Akın Bodur
Ankara´da düzenlenen ve 16 ilden 144 gazetecinin katıldığı 'Medya ve Mülteciler Basın Buluşmaları' adlı toplantıda katılımcılara bilgi veren Ünal, 'Göç deyince aslında zorunlu göçü konuşuyoruz. Savaşı, mültecileri, bulundukları ülkede yarattığı dengeyi konuşuyoruz' dedi.
Dünyada 68.5 milyon kişinin göç ettiğini, bunun 40 milyon kişisinin kendi ülkesinde yer değiştirdiğini ve 25.1 milyon kişinin mülteci, 3.1 milyon kişinin de sığınmacı olduğunu belirten BM Mülteciler Yüksek Komiserliği Türkiye Dış İlişkiler Sözcüsü Selin Ünal, çatışma ve savaş durumunun Afrika, Ortadoğu, Asya blgelerindeki gelişmekte olan ülkelerde yaşandığını söyledi.
'Üçüncü ülkeye gidişe 20 bin kota var'
Dünyada milyonlarca insan farklı bir sürü sebepten göç ediyor. Aslında sizlerin bizim yani basında televizyonda medyada okuduğumuz gördüğümüz haberler zorunlu göç üzerine olanlar. Yani biz sağlık için gittiği bir yerde kaldı artık orada yaşıyor haberlerinden ziyade yerlerini terk etmek zorunda olan kişiler ve onların yaşadıklarını konuşuyoruz, mültecileri konuşuyoruz, onların uyum problemlerini konuşuyoruz, nasıl yardım alacaklarını konuşuyoruz, ülkelerindeki siyasi durumu konuşuyoruz, savaşı konuşuyoruz, ‘Geri dönebilecekler mi, dönebilecekler mi´yi konuşuyoruz ve geldikleri ülkede yarattıkları dengeyi konuşuyoruz. İstenilen durum ülkelerine gönüllü olarak dönmeleridir. Ama maalesef çatışmalar yüzünden böyle olmuyor. Mülteciliğin geçici olması bekleniyor ama olmuyor ve ülkelerine dönmüyor, dönemiyorlar. O zaman da üçüncü ülkelere gitmeleri programı ya da entegrasyon süreci uygulanıyor. Üçüncü ülkelere geçiş fazla olamıyor, çünkü ülkeler kota belirliyor. Üçüncü ülkelerden Türkiye´ye verilen kota 20 bin kişi' diye konuştu.
'Dünyada 25 milyon mülteci var'
Sayılardan değil, insanlardan bahsedildiğinin unutulmamasını anımsatan Ünal, 'Bugün 68 buçuk milyon kişi dünyada yerinden edilmiş bulunuyor. Hepsi de mülteci değil. Çoğunlukla savaş ve çatışma durumlarından bahsediyoruz. Ülkesi içinde de yer değiştirmiş olabiliyorlar. Yani kendi yaşadıkları şehir güvenli olmadığı durumda başka bir ile geçen kişiler 40 milyonunu oluşturuyor. Ama bu 68 buçuk milyonun 25 buçuk milyonu ise mülteciler. Yani artık kendi ülkeleri tarafından koruma alamıyorlar. Kendi ülkelerinde hayatları tehlike altında. Ülkelerinde ayrılmadıkları takdirde ölüm riski ile karşı karşıya olabilen kişiler 25 buçuk milyonu temsil ediyor” dedi.
'Mültecilere' göçmen denilmesi halinde onların korunmasına ilişkin hükümlerin görmezden gelinmiş olunduğunu, elinde pasaportuyla giden göçmenin isteği ve belli bir amaçla gelmesi nedeniyle korunmaya ihtiyacı yokken, mültecilik ya da sığınmacılık talep eden kişinin böyle bir imkanı bulunmadığını kaydetti. Ünal, bir soru üzerine Suriye´de çözümün, aktörlerin siyasi kararı ile olabileceğini ifade etti.
BM´nin mültecilere yönelik insanı ve süreyi yardımlarda bulunduğunu ancak bunun daha çok ülkelere kaldığını anlatan Selin Ünal, BM´nin ise var olan sistemi güçlendirilmesi için çalışma yaptığını anlattı.
ÜNİCEF: Kutsal kitabımız Çocuk Hakları Sözleşmesi
'Göç, mülteciler, çocuklar ve medya' üzerine sunum yapan BM UNİCEF Görsel İşitsel Materyal Geliştirme sorumlusu Can Remzi Ergen ise BM Çocuklara Yardım Fonu olan UNİCEF´in 1946 yılında kurulduğunu ifade etti. Ergen, 'UNİCEF´in kutsal kitabı, BM Çocuk Hakları Sözleşmesi ve bu sözleşmeyi hayata geçirmek. Çalışmalarımızın temelini sözleşme oluşturmaktadır. Sözleşme, 0-18 yaş arasındakileri ´çocuk´ olarak tanımlamaktadır' dedi.
'Dezavantajlı çocuk bizim için daha önemli'
Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) olarak dil, din, ırk gözetmeden çocuklar için çalışma yaptıklarını anlatan UNICEF Görsel İşitsel Materyal Geliştirme Sorumlusu Ergen, şunları söyledi: “En dezavantajlı çocuk bizim için daha önemli. Eşitlik ve hakkaniyet arasındaki dengeyi iyi kurup düşünerek dezavantajlı olanı kurtarmaya yönelik çalışmalar yapmaya çalışıyoruz. İnsan hakları, eşitlik ve ayrım gözetmeme ilkeleri üzerine kurulu. Çocukların medyada nasıl temsil edildiği konusunda çok dikkat edilmesi gerekir. Çocuğun onur ve haklarını her durumda korumak konusu ile alakalı biz UNICEF olarak bir soru soruyoruz; Herhangi bir haber yaptıktan sonra, haber yaparken, bir basın bülteni yayınlarken, bir fotoğraf çekerken veya o fotoğrafı yayınlarken ´Eğer bu ben olsaydım bu fotoğrafın yayınlanmasını ister miydim? Eğer bu benim çocuğum olsaydı, bu fotoğrafın medyada bu şekilde yayınlanmasını ister miydim?´ Bu aslında bizim en büyük kıstasımız. Bir durumu yansıtmak çok önemli, bir farkındalık yaratmak çok önemli, kamuoyunu bilgilendirmek çok önemli ama burada çocuk her şeyden daha değerli. O yüzden de biz haber yaparken bu konunun altını çizmeye çalışıyoruz.'
'Sözleşmenin üç maddesi medyayı ilgilendiriyor'
BM Çocuk Hakları Sözleşmesinin medyayı ilgilendiren üç maddesinin bulunduğunu da anımsatan Ergen, konuşmasını şöyele sürdürdü: 'Sözleşmenin üç maddesi medyayı ilgilendiriyor. Bunlardan 12. maddeye göre, çocuklara kendilerini ilgilendiren konularda görüş bildirme hakkı tanınır. 13. madde ise özgürlüğü içerir. 17. madde de gelişimi ve bunun desteklenmesini öngörür. Ayrıca Oslo Çağrısı da var. Bu da medya ve yeni medyaya erişim hakkı, medya eğitimine ve okur-yazarlığına erişim hakkı, katılma hakkı, medyadan ve ekrandaki şiddetten korunma hakkı, medyanın çocuk haklarını korma ve tanıtımındaki rolünü getiriyor.'
Çocuklara daha çok söz verilmesini, konuşmalarına şans tanınmasını istediklerini ifade eden Ergen, Türkiye´ye gelen Suriyeli 450 bin çocuğun ´şartlı eğitim yardımı´ndan yararlandığını, bu yolla sığınmacı çocukların yarısından fazlasının okullu olduğunu kaydetti. Erken, bir soru üzerine ülkemize sığınmacı olarak gelen Suriyelilerden evlilik yapanların kaçının çocuk olduğu konusunda bilgi sahibi olmadıklarını ifade etti. Türk Medeni Kanunu, Cenevre Sözleşmesi ve BM Çocuk Hakları Sözleşmesi, çocuk yaştaki kişilerin evlilik yapmasını yasaklıyor.
Toplantıya katılan gazeteciler, SGDD´nin Mamak ve Altındağ´daki ofislerini ziyaret edip, yapılan çalışmalar hakkında bilgi de aldı.