Akın Bodur
Antakya´daki oturma eylemine, Hatay Milletvekili Mevlüt Dudu, Ankara Milletvekili Ali Haydar Hakverdi, CHP İstanbul Milletvekili Zeynel Emre, Samandağ Belediye Başkanı Mithat Nehir, sivil toplum kuruluşları ve meslek örgütlerinin temsilcileri ile partinin Hatay il ve ilçe başkanları ile yöneticileri de katıldı.
CHP´nin ülke genelinde il merkezlerinde uygulanması kararı üzerine Antakya Ulus Meydanında düzenlenen OHAL protestosunda konuşan partinin Hatay il başkanı Servet Mullaoğlu, ülkeyi tek adam rejimine dönüştürme amacıyla hazırlandığı ve tarihe mühürsüz seçim olarak geçen 16 Nisan referandumunun üzerinden bir yıl geçtiğini, 15 Temmuz´daki FETÖ darbe girişiminin ardından 20 Temmuz´da ilan edilen OHAL altında gidilen referandumun, meşruiyeti olmayan bir rejim değişikliğini ülkeye dayattığını ifade etti. Mullaoğlu, 'Sivil darbe ortamında, ´evet´ demenin devletin tüm kurumlarıyla desteklendiği, ´hayır´ demenin ise adeta yasaklandığı bir dönem yaşanmıştır. Ülkemiz 21 aydır OHAL ile yönetilmektedir. İlan edilişindeki amacından uzaklaşarak demokrasi ve hukuk sistemine yönelik bir saldırıya dönüşen OHAL rejimi; insan haklarını, ifade özgürlüğünü ve her türlü protesto eylemini baskılamanın da aracı olmuştur. KHK´lar eliyle parlamento, yani halkın iradesi gasp edilmiştir. Türkiye´yi tek tipe sokmak için sendikalar, meslek oda ve birlikleri ile sivil toplum kuruluşlarına yönelik operasyonların ardı arkası kesilmemiştir. AKP iktidarının muhaliflerine bir sopa olarak kullandığı OHAL giderek bu faşizan sınırlarını bile aşmış; sağcı-solcu, muhafazakâr-sosyal demokrat, kimseyi ayırmadan tüm toplumu baskı altına alan otoriter bir rejime dönüşmüştür. OHAL ile ülkemizde hiç kimsenin can ve mal güvenliği kalmamıştır' dedi.
´OHAL nedir?´ diye sorun Mullaoğlu, açıklamasını şöyle sürdürdü: 'OHAL, 10 Ekim´de katledilen çocuklarını anmak isteyen anne ve babalara sıkılan biber gazıdır; Ekmeğinin peşindeki tütün üreticisine vurulan coptur; Ahmet Şık başta olmak üzere hayatını FETÖ ile mücadeleye adamış gazetecileri zindanlara atmaktır; İşçi grevlerini ertelemek, grev çadırlarına müdahale etmektir; İşlerini geri almak için ölümü göze alarak bedenini açlığa yatıran Nuriye Gülmen ve Semih Özakça´nın ölüm tehlikesini görmeyen hükümet inadıdır; Dünyaca ünlü kimi bilim insanlarını FETÖ yalanıyla üniversitelerden atmaktır; Tiyatro oyunlarını yasaklamaktır; Muhaliflerini ´terörist´ olarak tanımlayabilme cüretidir; Ankara Kızılay´da İnsan Hakları Anıtı´nı gözaltına almaktır; Madende oğlu dört yıldır yatan anaya; artık yürüyemezsin, yasak artık demektir; On binlerce taşeron işçiyi haksız bir şekilde kadro dışı bırakmaktır; Boğaziçi Üniversitesi´ndeki öğrencilerin “okuma hakkı”nı elinden alabileceğini söylemek ve öğrencileri tutuklatmaktır; Milli iradeyi yok sayarak, belediye başkanlarını görevden uzaklaştırmak, belediyelere kayyım atamaktır; Laik eğitim bildirisi dağıtmak isteyen öğrencinin gözaltına alınması, 16 Nisan referandumunda ´hayır´ propagandası yapan vatandaşın kolunun kırılmasıdır; Seçilmiş milletvekillerini hukuksuz bir şekilde tutuklatmak ve yargılatmaktır; Hakimlerin, savcıların bir parti genel başkanı önünde iliklediği cübbelerdir. OHAL, yasamayı, yürütmeyi ve yargıyı tek adamın iki dudağının arasına hapsetmektir; Doların 4 TL´yi, avronun 5 TL´yi aşmasıdır, Türk Lirası´nın kaybettiği değerdir; Satılan şeker fabrikası, açlık sınırı altındaki asgari ücret, artan enflasyondur; Twitter´daki 280 karakterden, Facebook´taki ´beğen´ butonundan korkmaktır; 12 Eylül cuntasına özenenlerin, askeri darbe dönemlerine rahmet okuttuğu bir düzenin adıdır. İlan ederken bir buçuk ay bile sürmeyecek dedikleri, milleti etkilemeyecek dedikleri OHAL, bardağı çoktan taşırmıştır. Sabır testisi kırılmış, toplumun büyük çoğunluğu OHAL rejimine artık yeter demeye başlamıştır. Bugün iktidar partisi ve yeni ortakları, Türkiye´yi uçuruma adım adım yaklaştıran OHAL´i bir kez daha uzatmanın peşindedir. Postallı darbelerle mücadele etme vaadiyle gelenler, gelinen noktada takım elbiseli darbeciler haline gelmiştir. Bizim talebimiz kesindir; Halkın iradesine karşı işlenen bir suç haline gelen OHAL rejimine derhal son verilmelidir. Hukukun askıya alındığı, parlamentonun yok sayıldığı, milli iradenin tanınmadığı, milletvekillerinin rehin alındığı faşizm düzeni ortadan kalkmalıdır. Sendikalar, meslek odaları ve birlikleri ile sivil toplum örgütlerine yönelik iktidar gücü ile uygulanan sindirme politikaları son bulmalıdır. Sivil darbe ile tek koltukta birleştirilen yasama, yürütme ve yargı erkleri, yeniden, çağdaş demokrasilerde olduğu gibi kendi koltuklarına geçmelidir.'
HDP´den de açıklama
HDP Hatay İl Eşbaşkanları Sultan Başaran ve Kerem Nalbant da yazılı yaptıkları açıklamada, ´tek adam rejiminin´ olağan hale dönüşmesine izin vermeyeceklerini belirtti. Açıklamada şunlara yer verildi: 'Sıkıyönetim ve OHAL rejimi bir darbe dönemi uygulamasıdır ve Türkiye´nin kangrenleşmiş sorunları da bu ortamlarda doğmuş, kalıcılaşmıştır. OHAL´i bitiren iktidar olma iddiasıyla övünenler yıllar sonra ülkeyi yeniden KHK´larla yönetmeyi tercih eder hale gelmişlerdir. Bir süredir de OHAL ile yönetme alışkanlığı kalıcı siyaset pratiğine dönüşmüştür. Özellikle 16 Nisan referandumu OHAL koşullarında kotarılmış ve OHAL´i kalıcı hale getirecek düzenlemeleri kurumsallaştırmıştır. Darbe anayasasının tanıdığı hakların bile aranır hale geldiği bir ortamda, demokrasi ve insan hakları ayak bağı, hatta tehdit olarak görülmektedir. Çok partili hayata geçilmesiyle birlikte terk edilen parti devleti anlayışına geri dönmenin hukuk açısından nasıl bir geriye gidişi beraberinde getirdiği ortadadır. Denge denetleme mekanizmalarının tümüyle tasfiye edilmesi, güçler ayrılığının bir zaaf gibi tarif edilmesi, muhalif olan herkesin ötekileştirilerek düşman ilan edilmesini beraberinde getirmiştir. İçeride ve dışarıda gerilim, savaş politikalarının terk edilmesi, duyarlı bir toplum ve kararlı bir siyasal mücadele ile mümkündür. Katılımcı demokrasinin inşası toplumsal ve bölgesel barışın da güvencesi olacaktır. 16 Nisan´ın birinci yılında OHAL´i bir kez daha uzatma eğilimi karşısında tüm toplumsal muhalefet dinamiklerini güç birliğine, dayanışmaya çağırıyoruz.'