Sosyal Haklar Derneği (SHD) İskenderun Temsilciliği, deprem bölgesi Hatay'daki konut sorununu raporlaştırdı: Bir yıllık icraat sorumluluk hareket edilmediğini gösteriyor
İskenderun/SES
9 sayfalık raporda, "deprem sonrası çıkarılan Cumhurbaşkanı kararnameleriyle yıkım yaşayan kentlerin yeniden inşası, ihaleleri ve imar izinleri doğrudan Şehircilik ve İklim Bakanlığı ile yereldeki müdürlüklere bağlandı. Bu noktada kalıcı konutların ihalesi, yeri, inşası ve zemin etüdü, mimarisi ve kalıcı konutlara ait her konunun yetkilisi devlet oldu. O halde afetlere dayanaklı bir Hatay yaratmak devletin doğrudan sorumluluğu ve yükümlülüğüdür" ifadesine yer verildi.
“Deprem risk haritası çıkarılmalı”
"Şehirleri yıkan sadece deprem değil. Seller, yangınlar, heyelanlar ve ekolojik dengenin bozulmasından kaynaklanan diğer afetler kentleri ve içinde yaşayan tüm canlıları tehdit ediyor. Bu nedenle yaşananlardan dersler çıkarmak ve afetlere dirençli kentler inşa etmek devlet için öncelikli görev ve sorumluluk haline gelmiştir. Bu görev ve sorumluluk ertelenemez, savsaklanamaz ve devredilemez" ifadesinin yer aldığı açıklamada, SHD İskenderun Temsilciliği raporunda şunlara yer verildi: "Hatay’da bir yıllık icraatlar bu sorumluluk ve yükümlülükle hareket edilmediğini gösteriyor. Oysa yıkım yaşamış kentimizde deprem risk haritası çıkarılmalı, ayakta kalan yapı stokunun durumu ile birlikte zemin verileri belirlendikten sonra kalıcı konutların inşasına başlanmalıdır. Risk altında yaşayan halkın yaşam alanlarının dirençli hale getirilmesi için ekolojik risklere göre planlama yapılmalıdır. Fakat yeniden inşaa çalışmaları yapılırken deprem öncesi yapılan yanlışların tekrar yapıldığına tanıklık ediyoruz. Hatay Havaalanı hala kullanılamıyor, yeni yapılan Defne Devlet Hastanesini bir yılda üç defa su bastı... Aynı sorumsuzluğun kalıcı konutların inşasında da olduğundan neredeyse eminiz. Deprem felaketinde en ağır yarayı alan Hatay’a kalıcı konutların imarında ve tesliminde öncelik verilmesi gerekir. Ama öyle olmadığı gibi yöneticilerin Hatay halkına adaletsizlik yaptığını diğer yazılarda resmi rakamlarla belirttik. Kura ve anahtar teslim törenleri sonrasında skandal niteliğinde bazı bilgiler paylaşıldı. Gerçek ihtiyaç sahipleri varken AKP Şanlıurfa Milletvekili Cevahir Asuman Yazmacı ile eski Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekili Şamil Tayyar’a kuradan deprem konutu çıktı. Depremzedeler daha bu skandalın şokunu yaşarken bu sefer de Menzil Cemaati’nin de merkezi olan Adıyaman Kahta ilçesine bağlı Göçeri Mahallesi için düzenlenen kurada sadece 13 kişiye deprem konutu çıktı. Ancak bu 13 kişiden 7’sinin kamuda hızla örgütlendiği bilinen Menzil Cemaati’ni yöneten Elhüseyni ailesi olduğu anlaşıldı. Bu 'şanslı' kurayı çekenlerin kuyumcu dükkânları, milyonluk şirketleri ve otomobillerinin olduğu iddia edildi. Kura çekiminde yaşanan bu skandallar, Hatay’da 'kura çekiminde bir şaibe ve adaletsizlik var mı' sorusunu sormamıza neden oluyor. Bu sorunun cevabını verebilmek için AFAD’ın kura sonuçlarını paylaşmasını beklememiz gerekiyor. Hatay’da yapılacak kura çekiminde, herhangi bir tartışma ve şaibe yaşanmaması için, tam bir şeffaflık uygulanmalıdır. Cumhurbaşkanı Erdoğan, yaptığı açıklamada, Gaziantep’te 17 bin 425 konut, 1673 iş yeri, 839 ahır olmak üzere 19 bin 927 hak sahibi bulunduğunu belirti. Aynı gün teslim edilmeye hazır 10.090 taşınmaz için kura çekimini de gerçekleştirdi. Tüm deprem bölgesinde tamamlandığı iddia edilen ve kurası çekilen 46.000 konutun yaklaşık yüzde 25’i Gaziantep’te gerçekleşmiş. Gaziantep’teki hak sahiplerinin ise yaklaşık yüzde 50’si kura çekmişler. Buna karşılık depremde en ağır hasarı gören Hatay’da hak sahiplerinin ancak yüzde 4,4’ü kura çekerken, depremin birinci yılında tamamlandığı iddia edilen konutların ancak yüzde 15,8 için kura çekimi yapıldı. Hatay Valiliği’nin güncel verilerine göre Hatay’daki 205 konteyner kentte toplamda 216.000 yurttaşımız kalıyor. Hatay halkının barınma ihtiyacını karşılayacak çalışmaların yaşamsal önemini gösteren bu veriler siyasi iktidar adına gerçekleşen icraatlarda övünç duyulacak bir tablo olmadığını gösteriyor. AFAD ve diğer yetkililerin açıklamalarından da anlaşılıyor ki; Hatay depremde en ağır zararı görmekle kalmamış, kalıcı konut tesliminde de büyük bir adaletsizlikle karşı karşıya bırakılmıştır."
Yaşam sürmeyi mümkün kılacak konut için gerekli 7 koşul
Raporda şunlara yer verildi: "İnsanın insan onuruna yaraşır bir hayat yaşayabilmesi için bazı sosyal ve fiziksel ihtiyaçlarının karşılanması gerekiyor. Sosyal ihtiyaçlardan kasıt sevgi, değer-saygınlık, ait olma, güvenlik, kültürel faaliyetler; fiziksel ihtiyaçlardan kasıt da giyecek, sağlıklı gıdaya erişim, uyku, dinlenme ve barınma gibi ihtiyaçlardır. Fiziksel ihtiyaçların başında gelen barınma ya da konut hakkı diye ifade edilen hak, sosyal bir hak olduğu kadar modern toplumlarda aynı zamanda bir insan hakkıdır. Ulusal ve uluslararası birçok sözleşmede yer almaktadır. Konut ya da barınma hakkı, hem TC Anayasası’nda hem de Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi’nde vurgulanan temel bir insan hakkıdır. Avrupa Sosyal Şartı (ASŞ) veya Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi (ESKHS) gibi uluslararası belgelerde de kontu hakkı kendisine yer bulur. Bu hakkın nasıl tesis edileceği, adil erişiminin nasıl sağlanacağı ve nasıl güvence altına alınacağına dair detayları içermese de TC Anayasası’nın 57. maddesinde 'Devlet, şehirlerin özelliklerini ve çevre şartlarını gözeten bir planlama çerçevesinde, konut ihtiyacını karşılayacak tedbirleri alır, ayrıca toplu konut teşebbüslerini destekler' hükmüne yer verilmiştir. Bu maddede devletin konut yapımını destekleyici rolünün yanı sıra, düzenli kentleşme ve çevre şartlarını da gözeterek planlayıcı rolüne de vurgu yapılmıştır. Yani devlet bir yandan herkes için yeterli konut sağlamakla yükümlüyken, diğer taraftan da kötü şehirleşmeyi önleyici tedbirler almalıdır. Birleşmiş Milletler Konut Hakkı Raportörlüğü ise konut hakkını 'yaşamaya elverişli konut hakkı' olarak genişletiyor ve sürdürülebilir, insanlık onuruna yakışır bir yaşam için konutun gerekli koşullarını tanımlıyor. Konut ve konut hakkı birçok kanun hükmünde yer alır; 5393 sayılı Belediye Kanunu, 5216 sayılı Büyükşehir Belediye Kanunu, 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu, 2985 sayılı Toplu Konut Kanunu, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ve son olarak 5366 sayılı Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanun, bunlar arasında. Konut derken kastedilen dört duvar, bir çatıdan ibaret bir yapı değildir. BM’nin tanımladığı 'yaşamaya elverişli konut hakkı' kavramı bu noktada önemli bir çerçeve ortaya koyuyor. Kurum, insanlık onuruna yakışır bir yaşam sürmeyi mümkün kılacak konut için gerekli yedi koşulu şöyle tanımlıyor: Kullanım hakkının yasal güvenliği, kentsel hizmetlerin kullanılabilirliği, ödenebilirlik, yaşanabilirlik, erişilebilirlik, konum, kültürel elverişlilik. İnsan hakları, özünde, insan onuruna yaraşır haklara sahip olmayı ifade etmektedir. İnsan bir çadırda, dört duvar ve bir çatıdan oluşan bir evde ya da barakada barınabilir. Eğer sadece bir barınmadan bahsediyorsak bunlar yeterli gelebilir. Ama söz konusu olan insan onuruna yaraşır bir konut ya da barınma hakkıdır. Tüm insanlar yaşanabilir, kentsel hizmetlere ulaşımı kolay, erişilebilir, mali yönden ödenebilir bir konutta yaşamayı hak etmektedir."
9367,77%3,72
34,47% 0,05
36,42% 0,21
2956,00% 0,72
4956,37% 0,55