Nesrin Geyik/İskenderun
MKÜ Ziraat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Berkant Ödemiş, küresel ısınmanın önce su kaynaklarını etkilediğini ifade etti ve 'Böyle giderse 80-100 yıl sonra sahildeki yerleşim alanları su altında kalacak' değerlendirmesinde bulundu. Payas´ta eğitim veren Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesinin Çevre Kulübü tarafından düzenlenen ‘Küresel iklim değişikliği ve su kaynaklarına etkisi´ adlı konferansta öğrencilere seslenen Prof. Dr. Ödemiş, 'İklim değişikliğinin en önemli etkisi su kaynaklarına olan etkisidir. Gelecek 50 yılda şöyle bir durumla karşılaşacağız, bugün bardağın hepsini doldurabiliyorsak 2070´lerde bunun ancak yarısını doldurabiliriz. Ülkemize düşen su miktarı 651 milimetre iken şimdi bu değer 636´larda. Son 20 yılda bir dönüm alanda 78 ton su kaybettik. En çok su kullanılan alan tarım. Bu yüzden tarımda kullanım miktarını azaltmamız gerekiyor. Suyu doğru düzgün kullanmamız lazım. Suyu az kullanan yöntemleri seçmemiz lazım. Ne kadar az kullanırsak, o kadar su artacak. Pamuk bitkisini bir dönümde yetiştirmek için harcadığımız suyun miktarı herhangi birimizin evinde kullandığı 10 yıllık su ihtiyacına eşit. O yüzden sulama yöntemleri dikkatli seçilmeli ve aşırı sulamanın toprağa zarar verdiği de unutulmamalı' diye konuştu.
Payas Milli Eğitim Müdürü Eray Sarı, Payas Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Müdürü Ahmet Süreyya Rifaioğlu, okulun çevre kulübü yöneticileri Emin Yücel, Recep Sırça ve Mürsel Önder ve öğrencileri katıldığı konferansta konuşan Ödemiş, “Üşümemek için üzerimize örttüğümüz battaniye neyse, dünya için atmosfer de odur. Atmosfer olmamış olsaydı dünya gündüzleri +50, geceleri de -18 derece sıcaklıkta olurdu. Yani gün içerisinde 70 derecelik sıcaklık farkına maruz kalacaktık. Atmosfer bizi bundan koruyor.
Atmosferdeki bulut, nem ve gaz tarafından güneşten gelen ışınlar tutuluyor, geriye kalanı yeryüzüne düşüyor ve dünyayı ısıtıyor. Bunların tekrar yansıyıp geri gitmesi lazım ama atmosferde karbondioksit gibi gazların varlığı normal seviyede olursa geri gider.1950´lerden sonra bu durum tersine dönmeye başladı. Yeryüzüne gelen ama geri gitmesi gereken ışınların büyük bir kısmı karbondioksit konsantrasyonunu arttırdığımız için, tekrar yeryüzüne gelmeye başladı. Karbondioksit, ısıyı hapsetme özelliğine sahip bir gaz. Bu nedenle karbondioksit miktarı ne kadar çok olursa, atmosferin üzerindeki ısıyı hapsetme kapasitesi de ona göre artış gösteriyor. Sadece ısıyı hapsetmeyle atmosferdeki sıcaklık değeri artmıyor. Bazı gazlar var ki dünyayı aynı zamanda soğutan gazlar; Kükürt, kükürt dioksitler. Bunlar dünyayı soğutan gazlardır. Karbondioksit nasıl ısıtıyorsa, kükürtte soğutuyor. İnsan faaliyetleri, tarım ve endüstri faaliyetleri neticesinde ortaya çıkan kükürtlü bileşikler, atmosfere gittiğinde yukarıya doğru çıkıp atmosferdeki bulutlar nem ile birleştiği zaman kükürt dioksiti oluşturup tekrar yeryüzüne düştüklerinde asitli yağışlar oluşuyor. Asitli yağışlar, evde kullandığımız porçözün kafamıza yağması demektir. Asit, toprak üzerinde de etkili. Topraklar bizim için temel maddedir. Toprak yapısı bozulursa, yemek bulmama gibi bir şanssızlık olur. Çünkü toprağın temel yapısı bozulursa bizim aynı tarladan bir daha ürün almak gibi bir şansımız kalmaz. Bu kükürtdioksit gibi gazlar Avrupa Birliği tarafından yasakladı, dünyada kükürtdioksit giderek azaldı ve ama karbondioksit gazını kontrol edemiyoruz' dedi. Dünyanın her 150 bin yılda, ısınıp-soğuduğunu ancak son 150 bin yıllık süreçte sürekli olarak ısındığını ifade etti. Prof. Dr. Ödemiş; 'Isısının artması demek ne demek? En başta su kaynaklarını olumsuz etkilemesi demektir. Dünyanın ısısı artmaya başlayınca buzul tabakaları eriyor, eriyince de suya dönüşüyor. Sibirya´nın bazı bölgelerinde buz tutmuş alanların altında topraklar var. Bu toprakların üzerindeki buz tabakası erirse ve o toprağın altındaki metan gazı atmosfere çıkarsa, karbondioksitten çok daha fazla miktarda ısı hapsedilecek bir durum ortaya çıkacak. Metan gazının ısıyı hapsetme özelliği karbon dioksitten 23 kat fazladır. Isınsın artmasıyla atmosferin kimyası nasıl değişi, bunu , bize nelere mal olur çok fazla tahmin edemiyoruz. 2100 yılına kadar ısının 2 ila 4 derece artacağı tahmin ediliyor. Bu da 430 milimetrelik su artışına sebep olacak. 430 milimetre su; dekarda 430 ton suyun kıyı bölgelerine gelmesi demektir. 2100 yılına kadar 43 santimetrelik bir yükselme olursa Payas´ın bulunduğu yer, Dörtyol´un yarısı, Erzin´in önemli bir kısmı, Samandağ´ın büyük bir bölümü tamamen su altında kalacak demektir.