Sadet Berkyürek/İskenderun
Antalya, Mersin, Adana, Osmaniye, Antakya, Fethiye, Demre, Kaş, Tarsus ve İskenderun… Bu yıl beş il ve beş ilçede eş zamanlı gerçekleştirilen 4. Uluslararası Akdeniz Kentleri Kültür Sanat Buluşması, Akdeniz kentlerinde ortak değerleri buluşturdu, yeniden ‘umudu´ yeşertti. Şair, araştırmacı-yazar Bilsen Başaran´ın onur konuğu olduğu, ‘Umut Her Yerde´ teması ile 8-12 mayıs tarihleri arasında yürütülen programla etkinlikler kültür-sanat şölenine dönüştü.
İskenderun´da Ayna İskenderun Kültür Sanat Derneği´nin evsahipliğindeki etkinliklerde Bilsen Başaran sanatçının sorumluluğunu ele aldı; Zafer Özgentürk Sveydidiye´nin Çiçekleri Belgeseli ile samimi, keyifli bir gezintiyle geçmişi bu güne taşıdı, aynı coğrafyayı paylaşanların öykülerini bağlarını güçlendirerek aktardı; Arap şair, gazeteci, yayıncı, çevirmen Malek Mustafa Suriye´de yaşanan dramın ardında çocuk ve kadınla cisimleşen göç olgusunu şiirleriyle yaşattı; Doç. Dr. Ali İhsan Ökten tıp ve sanatın etkileşimini paylaştı; eğitimci-yazar Selma Sayar ile yazar ve yayıncı Kemal Düz, okuma serüveninde yazarın sorumluluğunu tartıştı. Musiki grubunun dinletisi ise katılımlarla İskenderun´un bir köşesini müzik şölenine dönüştürdü.
Öktem: Sanata daha çok ihtiyacımız var
4. Uluslararası Akdeniz Kentleri Kültür Sanat Buluşması´nın konuklarından Doç.Dr. Ali İhsan Öktem, tıp ve sanat arasındaki ilişkiyi ele aldığı ´Tıp ve Sanat´ konulu söyleşide sanat eğitimi alan tıp öğrencilerinin genişleyen bir perspektife sahip olduğunu belirtti. Tıbbın sanata yansımalarını sanat eserleriyle örnekleyen Öktem, sanatın tıbba katkılarının antik çağdan başladığını söyledi. “Hekim bir sanatçımıdır?” diye soran Öktem, “İyi bir hekimin sanatçı yanın da kuvvetli olması gerekir. Çünkü bir hekim ne kadar bilgili ve deneyimli olursa olsun, insanların, hastaların, yakınlarının duygu ve düşüncelerini anlamak, hissetmek, empati yapmak zorundadır” dedi.
Ayna İskenderun Kültür Sanat Derneği´nde gerçekleştirdiği söyleşi ve imza gününde etkinliğinde Doç. Dr. Öktem, insanlık tarihinin her döneminde var olan sanatın bugün sanatın duygusal ve düşünsel etkileme gücünün daha da belirleyici rolüne dikkat çekti. Tıbbın sanata yansımalarını ve sanatın tıbba katkılarını sanat eserlerinden örneklerle gösteren Öktem, tıpta bilimsel kaygı yanında estetik kaygının tıp ve hekimleri sanatla yanyana kıldığını belirtti. Sanatın ancak araştırıcı, yaratıcı, çok yönlü tümel insana ulaşma çabası içinde gelişebileceğini kaydeden Öktem, tıbbın sanat yönünün tartışılmasının tıbbın diğer bir çok pozitif bilim dalından farklı olarak insan üzerinde çalışması, insan bedenini, zihnini, ruhunu iyileştirmeye çalışmasıyla da açıklandığını kaydetti. “Kısaca sanat yaratıcılık, güzelleştirmektir. Bizim de amacımız hastalarımızı sıkıntılarından kurtarmak, onları normal haline getirmek, sağlıksızlıklarını güzelleştirmek değil midir? Tıbbın zaten doğası gereği melez yapısı, yarı pozitif bilim, yarı sosyal bilim hali, uygulamaların bilimsel aktivite mi yoksa zanaat mı olduğu konusunun da hep gündemde kalmasına yol açmaktadır. Özellikle cerrahi bir tıp dalı olduğu kadar sanatın da kendisidir bence. Her ameliyat ayrı ve o hastaya özgüdür” diye konuştu.
Yale Üniversitesinde yapılan bir çalışmayı da paylaşan Öktem, öğrencilerin tıbbi tanımlamada medikal olmayan terimleri kullanmaları istendiğinde ve sanat terimleriyle tariflemeleri istendiğinde görsel bilgileri daha rahat aktarabildikleri ve buna yönelik bir kursun sonunda örencilerin hastalardaki önemli ayrıntıları daha rahat farkettiklerini gösterdiğini ifade etti. Simetri ve dokutan, şekil ve harekete kadar değişen kavramları incelemek için müzelerde küratörler ile buluşup bu deneyimlerini derslerinde hastaları inceleyerek uygulayan öğrencilerin, hastaların yüzündeki duygusal ifadeleri de daha iyi anlayabildiklerini gösterdiğini sözlerine ekleyen Öktem, şu değerlendirmeyi yaptı: “Bu genişleyen yeni perspektif alanı, tıpta sanatın en değerli yönü olabilir. Sanat bize tıp ve teknolojinin ömrü uzatmaya çalıştıkları bir dönemde, güzelliği ve hayatın yaşanmaya değer olduğunu gösteriyor.”
“Canımı en çok mülteci çocuklar yakıyordu”
“Midilli´de
Bir gözyaşı dökülüyor
Yağmur oluyor
Irmak oluyor
Bir tekneye ihtiyaç oluyor
Bir tekne yaptılar onlara
Motoru takır tukur
Emniyet kemeriyle sardılar etrafını
Islansa batacak bihuzur
Midilli´de
Bir gözyaşı dökülür
Midilli´de
Sınırlar kapalı,
Hazrolda ölüm.
Midilli´de…
Orada
Bir ümit bekliyordu
Ben de oradaydım
Başbayii olarak ümidin
Midilli´de
Karşı kıyıda
Bir ümit doğuyor lastik bir botta
Ve 99 can veriyor
Varmadan Midilli´ye”
Şair, çevirmen, yayıncı, gazeteci Melek Mustafa, Tunay Devrim´in ‘Arap kadın Şairler´ konulu söyleşisinin ardından kadın ve çocukların mülteci halleriyle ilgili alan çalışma gözlemlerini paylaştı, şiirlerini okudu. Kadınlar arasındaki ortaklığı kadın ve anne olmanın sağladığını, geçmişte, 1. ve 2. Dünya Savaşlarında Avrupa ülkelerinde yaşanan acı ve göçün bugün Suriye´de sürdüğünü söyleyen Melek Mustafa, Suriye´de savaş başladığında Londra´da televizyonculuğu bırakarak Suriyeli göçmenlerle çalışmak üzere Yunanistan´a geldiğini hatırlattı. Doğal koşullarda hiçbir insanın evini, yerini, ailesini gönüllü terk edemeyeceğini kaydeden Melek Mustafa, “Midilli´de çevirmenlik yaparken, duygularımı bir yana bırakarak çalışmam istendiğinde yılın en soğuk mevsiminde sahilde halkımın çocuklarını karşılıyordum” dedi. “Ama en çok da çocuklar canımı yakıyordu” diyen Melek Mustafa, İskenderun´dan da ‘barışa sarılalım´ çağrısında bulundu.
Sokakta Türk Müziği nağmeleri
İskenderun Çağdaş Deniz Musiki Cemiyeti, 4. Uluslararası Akdeniz Kentleri Kültür Sanat Buluşması etkinlikleri kapsamında Ayna İskenderun Kültür Sanat derneği bahçesinde bir dinleti gerçekleştirdi. Katılımcıların da Türk Müziği´nden eserler seslendirdiği dinletinin anlatıcılığını dernek yönetiminden Recep Yıldırım gerçekleştirdi.
“Sanatçı toplumuna sorumludur”
Eğitimci ve yazar Selma Sayar, popüler kültür ürünü olarak dizilerin tekleştirici gerçeklikten uzaklaştıran etkilerine dikkat çekerek, dizi furyasında günlük yaşamda karşılığı olmayan yaşamların toplamda uçurumu derinleştirdiğini söyledi. Dizi üreticileri ve senaristlerin de içinde yaşadıkları topluma karşı sorumlu olduğunu belirten Selma Sayar, sanatın en güçlü yönünü değiştirme özelliğinin oluşturduğunu vurguladı.
Ayna İskenderun Kültür Sanat Derneği´nde, 4. Uluslararası Akdeniz Kentleri Kültür Sanat Buluşması etkinlikleri kapsamında ‘Hala Okuyoruz´ konulu söyleşide konuşan Selma Sayar, edebiyatın üç önemli ayağı olan yazar, yapıt ve okur arasındaki ilişkiyi ele aldı. Edebiyatın insan için önemini ve kazanımlarını değerlendiren Sayar, edebiyatın insan için neden gerekli olduğunu ise şöyle anlattı: “Edebiyatın malzemesi dildir. Dili de insan kullanır. Dilini güçlü ve güzel kullanan insan, sözüyle veya yapıtıyla etrafını etkiler, böylece iletişim başlar. Edebiyat bireyin düşünce ufkunu geliştirir; bireyi güzelleştirir, derinleştirir.”
Görselliğin ağır bastığı bir dönemde yaşamamıza karşın yayıncılar birliği verilerinin kitap basımı ve okunma oranlarının umut verdiğini de sözlerine ekleyen Sayar, popüler kültür ürünlerinin dönemi içindeki işlevinin sorgulanması gerektiğini ifade etti.
Söyleşide Yazar ve yayıncı Kemal Düz, Alberto Manguel´in Okumalar Okuması adlı kitabından alıntılarla ‘iyi okur, ideal okur´ tanımı üzerine konuştu.
9549,89%1,94
34,54% 0,18
36,00% -0,62
3005,99% 1,50
5006,70% 1,01