Akın Bodur/İskenderun
İskenderun Belediye Meclisinde gündem dışı söz alan ve Hatay´ın 9 noktasında maden aramasına ilişkin ihalelerin yapılacağını belirten CHP´li üye Kırmızıoğlu, 'Bu ilanda ülkemizin 68 ilinde toplam 766 maden arama ve işletme sahası ihaleye çıkarılıyor. Toplam 893 bin hektarlık (ülke yüzölçümünün yüzde 1,14´ü) bir alanı kapsayan bu ihalenin çoğunluğu altın, gümüş, platin, bakır, kurşun, çinko, demir gibi madenlerin bulunduğu IV. Grupta yer alıyor. İhaleyle 559´una arama, 134´üne işletme olmak üzere 693 maden arama ve işletme ruhsatı verilecek. 7 Eylül 2020´de ihalesi yapılacak olan bu yerlerin 9´u Hatay sınırları içinde olup bunlar Hassa, İslahiye, Dörtyol, Belen, Maraşboğazı, Şenbük, Müftüler, Tülek ve Tatarlı´dır. Tüm bu yerler devlet tarafından değil, ihaleyi kazanacak şirketler tarafından işletilecektir. Müdürlüğün ihaleye açtığı bu sahalarda hangi madenlerin aranacağı ya da işletileceği de belirsizdir' dedi.
'Aramaların masum olmadığı, sondajlarda kullanılacak kimyasallarla anlaşılır'
İhale sahaların mera mı, orman mı, tarım alanı mı, su havzası mı yoksa doğal ya da arkeolojik sit alanları mı olduğu hakkında hiç bir bilgi bulunmadığını anlatan İskenderun Belediye Meclisi üyesi Kırmızıoğlu, şöyle konuştu: 'Maden arama faaliyetlerinin pek de masum olmadığı, çalışma sahalarının oluşturulması için yok edilecek ormanlara ve sondajlarda kullanılacak doğa için tehlikeli kimyasallara bakılarak anlaşılabilir. Mera ve orman ekosistemlerinin paramparça edilmesi demek; orada yaşayan yaban hayatını yerinden etmek, bitki ve ağaçların gelişimini olumsuz etkilemek, alanları erozyon ve toprak kaymasına açık hale getirmek demektir. Ülkedeki tarım ve hayvansal ürünlerin üretiminde yaşanan yetersizliklerin farkına varıldığı ve bu ürünlerin çoğunun yurt dışından ithal edilmek zorunda kalındığı bu günlerde, mera ve tarım alanlarının madenlerle paramparça edilip, yok edilmesi ülkenin gıda güvenliğini de tehdit edecektir. Afrika kıtasının doğal yer altı zenginliği bakımından en zengin kıtalardan biri olmasına rağmen, bu zenginliğin uluslararası şirketler tarafından sömürülmesinin, Afrika insanını dünyanın en fakiri haline getirdiğini de unutmamak gerekir. 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu da son 16 yıllık dönemde, yani 187 ayda 186 kez değiştirilmiştir. Bu tür ihalelerin son yıllarda hızla artması ve ülkenin her tarafının birer maden ocağına dönüşüyor olmasını sorgulamak gerekmektedir. 2004 yılında yürürlüğe giren 5177 sayılı yasayla büyük ölçüde değişikliğe uğrayan Maden Yasası, ülkedeki bütün yeraltı kaynaklarının şirketlerin hizmetine sunulmasını sağlamış ve bu süreçte şirketlerin önüne çıkan tüm engeller, iktidarın anayasaya aykırı şekilde değiştirdiği yönetmelik ve genelgelerle tek tek aşılmıştır. Ülkemizin birçok yerinde, yerel halk ve sivil toplum örgütleri, bu tür madencilik faaliyetlerinin yörelerindeki havayı, suyu, toprağı, ormanı, merayı, tarlayı yok ettiğini görüp isyan etmektedir. Çanakkale Kaz Dağları ve Kirazlı´da, Artvin Cerattepe´de, Ordu Fatsa´da, Bursa Kirazlıyayla´da ve daha birçok ilimizde benzer projelere karşı sürdürülen mücadeleler sık sık gündeme gelmektedir. Ne yazık ki bu tür tepkilerin bir çoğu, projenin son aşamasına gelindiği için projenin iptalini sağlayamamaktadır. Bu nedenle müdahale ve itirazların erken olmasında hatırı sayılır derecede yarar var. Madenleri yer altı zenginliğimiz olarak düşünebilirsiniz. Ancak bu zenginlik yalnızca şirketlerin kasalarına yansıyor. Özellikle altın ve gümüş şirketleri beyan ettikleri miktarların belirli bir bölümünü devletimize veriyorlar. Ancak kendilerinin ettiği beyana göre (!) işin istihdam boyutu düşünülürse, Soma´da ve diğer örneklerde de sıkça görüldüğü gibi çoğu sosyal güvencesiz ve asgari ücretle çalıştırılan işçilerin yerini bazen de daha ucuz iş gücü sağlamak amacıyla Çin´den getirilen veya kayıt dışı çalıştırılan Suriyeliler alabiliyor. Diğer bir deyişle ne yazık ki projenin yöre insanına herhangi bir katkısı yine olmuyor. Bu nedenlere dayanarak ülkemizi yönetmeye talip olmuş tüm siyasi partileri, yerel yönetimleri, sivil toplum örgütlerini, tüm akademisyenleri, meslek odalarını, ticaret ve sanayi odalarını, sendikaları, vakıf ve dernekleri, çevre platformlarını, mahalle muhtarlarımızı mücadelemize destek vermeye ve doğa ile barışık bir yaşamın inşası için çaba göstermeye davet ediyorum.'