Yol bellidir, Mustafa Kemal´in yoludur

Eğitim-İş Sendikası Hatay 2 Nolu Şube Başkanı Sinan Cibaroğulları, ülkenin dört bir yanında her türlü baskı ve sindirme politikalarına karşı dimdik ayakta durdurlarını söyledi.

1.06.2017 10:31:39 0
Yol bellidir, Mustafa Kemal´in yoludur

Akın Bodur/İskenderun

 Sendikasının hafta sonu yapılan genel kurulunda konuşan ve Atatürk´ün, “Eğitimdir ki bir ulusu ya özgür, bağımsız ve şanlı kılar ya da tutsaklık ve esarete götürür” sözünü anımsatan Sinan Cibaroğulları, 'Başöğretmen Atatürk, büyük dehasıyla yüzyılımızın başında kurulan Cumhuriyetimizin bağımsızlığını, sağlıklı bir eğitim anlayışıyla koruyabileceğini, devrimlerin bu anlayışla başarılıp kökleşeceğini vurgulamıştır. Başöğretmen Atatürk bu anlayışla; çağdaş, laik, bilimsel ve halkın ihtiyaçlarına yanıt veren, bireyi kulluktan özgür bireyler olmaya yönelten eğitim anlayışının temellerini, Kurtuluş Savaşı yıllarında atmıştır. Yani yurdumuzda gerçek anlamda aydınlanma Atatürk´le ve Cumhuriyet güneşiyle somut ifadesini bulmuştur. Aynı inançla yola devam eden Cumhuriyet devrimcileri; köy enstitüleriyle, öğretmen okullarıyla bu anlayışı günümüz kuşaklarına taşımaya çalışmıştır. Arkasından gelen TÖS ve TÖB-DER; laik, bağımsızlıkçı, aydınlanmacı, eşit ve parasız eğitim anlayışını acı bedeller ödeyerek bizlere emanet etmişlerdir. Eğitim İş olarak, bu emaneti gelecek kuşaklara taşımanın andını içtik' dedi.

´Atatürk devrimlerini ilke edindik´
Sendikasının, işkolumuzun ekonomik, özlük ve demokratik hakları mücadelesinin her zaman öncülüğünü yaptığını anlatan Eğitim-İş Sendikası Hatay 2 Nolu Şube Başkanı Cibaroğulları, konuşmasını şöyle sürdürdü: 'Eğitim İş, 1980 sonrasında memur sendikacılığının yasaklı olduğu yıllarda bu yasağa ilk başkaldırıyı yapan ve 1990´da kurulan ilk memur sendikasıdır. Kapatma davaları Eğitim İş´e açılmıştır. İlk saldırıları Eğitim İş göğüslemiştir. Memur sendikacılığının önü, attığı bu adımla Eğitim İş tarafından açılmıştır, bu konuda önderlik Eğitim İş hanesine yazılmıştır. Sendikamız, kurulduğu günden bu yana emek sınıfının sorunlarına çözümler üretmeye, çare olmaya çalışmıştır. Bu mücadeleyi yaparken de ulusun ve ülkenin sorunlarına duyarsız kalmamış, en önemli ´özlük´ hakkının “bağımsız bir ülkede demokrasi içinde yaşamak olduğu” bilinciyle hareket etmiştir. Kitle ve sınıf sendikacılığının gereklerine odaklanmış, Atatürk´e ve devrimlerine yürekten bağlı, adalet-eşitlik-özgürlük gibi evrensel değerleri kendisine ilke edinmiş bir emek örgütüdür. Eğitim-İş, Cumhuriyetimizin aydınlanma devrimleriyle evrensel sol değerleri sentezleyen bakış açısı ile örgütlü öğretmen hareketinin dün olduğu gibi bu gün de lokomotifidir.'

'Atatürk´ün ulus ve ülke tanımı, dayanak noktamız'
Sinan Cibaroğulları, kongredeki konuşmasında, 'Sadece kendisi gibi düşünenler için demokrasi ve özgürlük talep eden, aykırı olan her sesi susturmak isteyen, demokratik talepleri aşırı şiddet uygulayarak bastırmaya çalışan siyasi iktidarın kendine demokrat ve sahte özgürlükçü yüzü toplumun daha geniş kesimleri tarafından artık ve nihayet görülmeye başlanmıştır. Bugün hem Türkiye hem Ortadoğu, ´din ve mezhep ayrımcılığı´ ve ´ırkçılık´ olmak üzere iki derin fay hattı üzerinde bulunmaktadır. Bizler; kardeşlik, barış, huzur ve güvenli bir gelecek için her türlü din ve mezhep ayrımcılığına ve ırkçılığın her türlüsüne karşı olmak zorundayız. Farklılıkları ayrışmanın bir sebebi değil, zenginleşmenin aracı olarak görmeliyiz. Uyuşmazlıkları değil, ortak menfaatleri öne çıkarmalıyız. O yüzden sendikamızın ana sloganı ´gericiliğe, bölücülüğe, ırkçılığa karşı sendika´ olarak belirlenmiştir. Hangi ırktan, dinden, mezhepten, inançtan, siyasi görüşten geldiğine bakmaksızın toplumda yaşayan her bireyi eşit yurttaş olarak gören Atatürk´ün ulus ve ülke tanımı, bölünmenin, parçalanmanın, yok olup gitmenin karşısındaki yegâne dayanak noktamızdır. Ülkemizde ve bölgemizde üzerinde bulunduğumuz fay hatlarına rağmen sapasağlam ayakta durabilecek demokratik bir hukuk devleti için Atatürk´ün laiklik başta olmak üzere tüm değerlerini özümsemek zorundayız. ´Yurtta barış dünyada barış´ ilkesinden vazgeçtiğimiz algısından titizlikle kaçınmak, ´yeni Osmanlıcılık´ gibi maceraperest yaklaşımlardan uzak durmakla yükümlüyüz. Sonuç ne olursa olsun, Türkiye`de bağımsızlık, demokrasi ve emek için yürüttüğümüz mücadeleden asla vazgeçmeyeceğiz. Bütün yasaklara, baskı ve engellemelere rağmen emek ve demokrasi mücadelemiz güçlenerek sürecektir' diye konuştu.

Özel okul sayısı yüzde 95 arttı
Eğitim-İş Sendikası Hatay 2 Nolu Şube Başkanı Cibaroğulları, konuşmasına şöyle devam etti: 'Siyasi iktidar, eğitim sistemimizi bir yandan gericileştirmeye öte yandan da tam bir işletme mantığıyla ticarileştirme ve yerelleştirmeye çalışmaktadır. Her fırsatta kamu kaynakları ile desteklenen, çeşitli muafiyet ve istisnalar ile açılması teşvik edilen özel ilkokul ve ortaokul sayılarındaki artış hızla sürmektedir. 2011-2012 eğitim öğretim yılında 4 bin 664 özel okulda 535 bin 788 öğrenci eğitim görürken, bu eğitim öğretim yılında 9 bin 581 özel okulda 1 milyon174 bin 409 öğrenci eğitim görmektedir. Özel okulların sayısı, geçen yıla göre yüzde 28 oranında, 2011-2012 eğitim öğretim yılına göre de yüzde 95 oranında artmıştır. MEB´in istatistikleri, özel okulların doğrudan kamu kaynaklarıyla desteklendiğini, eğitimin kamusal bir hizmet olmaktan çıkarılma amacını ortaya koymaktadır. 2002 yılında MEB bütçesinden eğitim yatırımlarına ayrılan pay yüzde 17 iken, 2016 yılı itibariyle bu oran yüzde 8,23´e gerilemiştir. Milli Eğitim Bakanlığı bütçesinden yatırımlara ayrılan pay, sürekli azalma eğilimi göstermiştir. Buna karşılık son 14 yılda özel okullara sürekli destek verilirken, devlet okulları kendi sorunları ile baş başa bırakılmıştır. Siyasi iktidara, Sokrates´in ´Eğitimin pahalı olduğunu düşünüyorsanız, cehaletin bedelini hesaplayın´ sözünü dikkate almasını öneriyoruz. Ama ne yazık ki yapılan özelleştirme politikası ile emekçi halkımızın çocuklarına cehalet ya da paralı eğitim dayatılmaktadır. Kindar nesil projesini her türlü hukuki, vicdani ve etik kuralı ayaklar altına alarak yaşama geçirmeye çalışanlar, çağdaşlaşmanın temeli olan eğitimi, dolayısıyla öğretim birliğini ortadan kaldırma girişimini, karma eğitimi sonlandırarak tamamlamak istemektedir. Bu anlayış ve bu politikalar maalesef eğitimi çökertmiştir. Konuyla ilgili somut bir örnek vermek isterim. Bilindiği gibi, PISA adında uluslar arası bir sınav yapılmaktadır. Türkiye 2006-2015 yıllarında PISA´ya kesintisiz katılan ülkeler arasında ne yazık ki puanını en çok düşüren ülke olmuştur. Öğrencilerin uluslararası ölçekte fen, matematik ve okuma becerilerini ölçen en önemli göstergelerden biri olan PISA´nın 2015 sınavında Türkiye, 12 yıl önce aldığı puanların da altına düşmüştür. Sıralamada Türkiye; 70 ülke içinde fende 52., matematikte 49., okumada 50. sırada yer almıştır. 2003 yılında 434 olan Fen puanı 425´e, 423 olan matematik puanı 420´ye, 441 olan okuma puanı ise 428´e düşmüştür. PISA sonuçları, eğitim sistemimizin dünyadaki bilimsel ve ekonomik gerçeklere duyarlı bir yapıya sahip olmadığını gösterdiği gibi 4+4+4 eğitim sisteminin yarattığı çöküşü de ortaya koymuştur. Bu çöküşe dur demek için iktidar ve yandaşı olan sendika tarafından sorunların temeline inmek yerine sanki bu sorunların nedeni bunlarmış gibi müfredattan Atatürkçülüğü kaldırma, karma eğitimi sonlandırma, anaokullarından itibaren değerler eğitimi adı altında din eğitimi verme gibi toplumu geren uygulamalar getirilmektedir. Eğitim öğretimdeki olumsuzluklar müfredattan Atatürkçülük tırpanlanarak veya kaldırılarak, karma eğitime son verilerek çözülemez. Çözüm; eğitimin laik, bilimsel, demokratik, eşit, parasız ve kamusal niteliğinin arttırılması ile mümkün olur. Atatürk Cumhuriyetinden yana duruş sergileyen bütün öğretmenlere düşen ana görev, yılgınlığa düşüp kenara çekilmek değil, bu gerici ve piyasacı eğitim sisteminin yerine bilimden ve akıldan beslenen bir eğitim politikasının uygulanmasını sağlamaktır. Unutulmamalıdır ki Hacı Bektaşı Veli´nin dediği gibi ´İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır.´ Biz bu karanlık gidişe 12. yüyzyıl Anadolu aydınlanmasının ve Atatürk´ün açtığı ışıklı yoldan gidersek dur diyebiliriz. İktidarda olduğu 15 yıl boyunca eğitimi yap-boz tahtasına döndüren AKP, öğretmen yetiştirme politikasında da hiçbir adım atmamıştır. Ülkemizin Köy Enstitüleri gibi özgün bir deneyimi olmasına karşın öğretmen yetiştirme konusunda tam bir yozlaşma yaşanmaktadır. Öğretmen, sadece dört duvar arasındaki kürsüde ders anlatan bir kişi değil, topluma, hurafeler yerine bilimi taşıyan emekçidir. Bugün muhalif ve örgütlü öğretmen, devletin gözünde sakıncalı görülmekte; öğretmen, kendisini daha da yetiştirecek ve toplumda saygınlığını sürdürecek maddi olanaklardan yoksun bırakılmakta; öğretmenin mesleki ve demokratik haklarını savunacağı örgütlenme hakkı engellenmektedir. Bu duruma itiraz eden Cumhuriyetin devrimci öğretmenleri kıyıma uğratılmış, muhalif öğretmen örgütlerine üye öğretmenler sürgün ve cezalarla karşılaşmış hatta meslekten uzaklaştırılmıştır. Meslek grupları içinde öğretmenlik mesleği 15 yıllık AKP iktidarı döneminde sistematik bir şekilde aşağılara çekilmiştir. 2002 yılında en düşük devlet memuru maaşından 2 kat daha fazla maaş alan öğretmen, bugün en düşük devlet memuru maaşını almaktadır. 10 yıl önce lise mezunu bir polis memurundan yüzde 4 daha az maaş alan öğretmen, bugün yüzde 22 daha az maaş almaktadır. Türkiye´ deki öğretmenler, OECD ülkeleri ile kıyaslandığında, toplumsal statüleri, ekonomik, sosyal ve özlük hakları açısından oldukça geri durumdadır. OECD´nin ´Bir Bakışta Eğitim Raporu 2013´e göre ülkemizde öğretmenin yıllık zorunlu çalışma süresi 1.816 saat iken, OECD ülkelerinde, bu süre ortalama 1.675 saattir. Türkiye´deki öğretmenler daha çok çalışmalarına rağmen, Avrupalı meslektaşlarının yaklaşık dörtte biri kadar maaş almaktadır. Milli Eğitim Bakanlığı, yıllardır yandaşlarına göre kayırmacı bir sistem oluşturabilmek için hiç durmadan düzenleme yapmaktadır. Yayınlanan Eğitim Kurumları Yöneticilerinin Görevlendirilmesine İlişkin Yönetmeliklerle objektiflikten ve hakkaniyetten uzak bir şekilde tamamen siyasi değerlendirmelerle yönetici kıyımı gerçekleştirilmiştir. Eğitim yöneticilerinin belirlenmesinde kariyer ve liyakat değil, siyasi referans ve sendikal aidiyetler doğrudan belirleyici hale gelmiştir. Ulusumuzun geleceğini belirleyen eğitim gibi önemli bir konuda, böyle bir uygulamayı kabul etmemiz mümkün değildir.'

'Yol bellidir, Mustafa Kemal´in yoludur.'
Okullarda yeterince memur ve yardımcı personel bulunmadığını, pek çok eksikliğin okul-aile birlikleri yoluyla velilerin sırtına yüklenerek karşılanmaya çalışıldığını da ifade eden Cibaroğulları, 'Siyasal iktidarın taşeronlaşma ve güvencesiz personel çalıştırma politikaları öncelikle okullarımızdaki hizmetli ve memur kadrosundaki eğitim emekçilerini vurmuştur. 15 yıl boyunca ülkede büyük tahribatlar oluşturulmuştur. Tabi ki en büyük tahribat da eğitim alanında yapılmıştır. Sorunlar derinleşmiştir. Ama reçete bellidir. Yol bellidir. Yol; emeğin, demokrasinin, barışın, kardeşliğin, Mustafa Kemal´in yoludur' diye konuştu.


Anahtar Kelimeler: bellidir Mustafa Kemal yoludur

İskenderun'da filtre operasyonu

Dr. Kanatlı'dan ürküten tablo

Aile hekimleri iş bıraktı

Meclis'te 'fotoğraf tartışması'

Rezerv alan kararına 'dava'

Binalara 8 kat sınırı

CHP’den Lütfü Savaş'a 'kesin ihraç' istemi

AFAD'da dönüşüm değerlendirme toplantısı

Belediye meclisinde kayyum eleştirisi

65 yaş üstüne çay-kahve ücretsiz

Feyezan Kanalının duvarı yükseliyor

Usta öğretici belgeli tek kadın klimacı

İskenderun DEM Parti'den kayyum eleştirisi

AKP'de tek listeli seçim

AKP: Uygulamalar devam edecek

  • BIST 100

    9367,77%3,72
  • DOLAR

    34,48% 0,07
  • EURO

    36,21% -0,34
  • GRAM ALTIN

    2960,09% 0,86
  • Ç. ALTIN

    4956,37% 0,55