Meral Tabakoğlu TOKSOY


12 EYLÜL’DEN KESİTLER

Meral Tabakoğlu TOKSOY


Sağ sol olaylarının tırmandığı yıllar. Gerginlik had safhada. Kız Meslek Lisesinde okuyorum. Okulumuz siyasi olayların yaşanmadığı ender okullardan olmasına rağmen, diğer okullara yakın oluşumuz kavgalara, kargaşaya tanıklık ediyor. Sokağa çıkmaya korkuyoruz. 

Öğrencilerin, konu komşunun birbirine düşmanlığı can yakıyor.

Bizimkiler Demirelci, karşı komşu Ecevitçi. Komşu oğlu devrimci, abim ülkücü…

İki taraf da idealleri olan, vatansever gençler aslına bakarsanız. Yıllar sonra yine aynı sofraya oturacakları o günlerde hiçbirinin aklına gelmiyor…

Devrimci oğlan gündüz gözü, elinde bir kutu kırmızı boyayla umursamadan bahçe duvarımıza; “Dev Genç” yazarken anneme yakalanıyor. Annemin iyilik meleği olması buna göz yumacağı anlamına gelmiyordu.

Abim bunu gördüğünde ne olurdu?

- Utanmaz arlanmaz git kendi duvarına yaz!  

Oğlan ergen, korkusuz.

- Sen karışma istediğim yere yazarım.

Oğlu bunu görürse olay çıkar biliyor.

Duvardaki tüfeği kaptığı gibi havaya bir el ateş ediyor, oğlan korkudan tabanları yağlıyor. Abim eve gelmeden duvardaki yazının üstü kapatılıyor.

Komşunun komşuyla geldiği hâl bu…

Annem hep diken üstünde abim eve gelmeden uyuyamıyor. Abimin siyasetin göbeğinde olması kaygılanmamızın haklı sebebi. Annemin ve hepimizin kıymetlisi o. Yalnız babamla abimin yıldızı hiç barışmıyor. Babam abimin siyasetin içinde olmasını istemiyor. Ama mesele sadece bu değil. 

Olur olmaz şeyler için abimle tartışıyor. Belki de annemin abime düşkünlüğünü kıskanıyordu kim bilir…

Bir pazar günü annem ve kız kardeşler evdeyiz. Babam abimi işçilerin başında durması için bahçeye göndermiş. Televizyonda bir filme dalmış iken, hiç alışık olmadığımız bir gürültüyle irkilip kapıya çıkıyoruz. Evimizin onlarca asker tarafından kuşatıldığını gördüğümüzde dizlerimizin bağı çözülüyor. Erata komuta eden rütbeli şahıs aile dostumuzdu sözde. O anda ne tanışıklığın ne de dostluğun izi vardı yüzünde.

Anneme dönerek: “Oğlun nerede kadın?” diye bağırırken annemin söylediğini duymuyor sadece bağırıyordu. Sonradan anladık ki motosikletli iki kişinin, makineli tüfekle rastgele ateşiyle üç masum insan öldürülmüştü… Abimin bu olayla ilgisinin olmadığı, sıkıntılı geçen günün sonunda şahitlerle ispatlanacaktı.

Kim bilir belki de ölen üç masumun faili hiç bulunamamıştır…

Bütün bu karışıklıktan sonra ordu yönetime el koydu.

12 Eylül 1980 sabahının erken saatlerinde babamın telaşla bize seslenmesiyle uyanıyoruz.

- Darbe olmuş kızlar! dediğinde, darbenin anlamını bilsem de geçen günlerle yaşanacakları acı biçimde öğreteceğini henüz bilmiyorum.

Sokağa çıkma yasağı ilan ediliyor. Sokaklarda tankları, askerleri görmek bizim askerimiz de olsa içimi ürpertiyor. Herkesin gözü kulağı haberlerde.

Takip eden günlerde binlerce kişi tutuklanıyor. Köyümüzdeki her yaştan erkeklerin gruplar halinde götürülmelerine tanık oluyorum.  

Sonradan öğrendiğimiz, bizim köyle ilerideki köyün arasından geçen Deli Çay’ın kıyısına toplayıp, bütün gece ayazda beklettikleriydi. Deli Çay’ın o günden sonra coşkun taşkın akışını unutup, kâh cılızlaşıp, kâh kuru bir dereye dönüşmesi, şahit olduklarındandı belki de…

Kavgadan, kaostan, gencecik insanların birbirini kırmasından yılmış olan ahali, dört elle ordusuna sarılıp; “Askerimizden bize kötülük gelmez, hiç değilse çatışmalardan kurtuluruz” diyerek teselli arıyordu. 

Huzura, kardeşçe yaşamaya duyulan özlem, askerin gelişiyle sakinleşen sokaklar, %91’le darbecilerin başa geçmesine vize vermişti…
Darbe sonrası; resmi rakamlara göre 650.000 kişi gözaltına alındı.

230.000 kişi askeri mahkemede yargılandı.

171 kişi işkence sonucu olmak üzere 300 kişi cezaevlerinde öldü.

48 kişi idam edildi.

1.683.000 kişi fişlendi…