Sadullah ÇAĞLAR


31 MART SEÇİM SONUCUNA TARİHSEL BİR BAKIŞ

Sadullah ÇAĞLAR


Politik olarak aydınlanma dönemi Cumhuriyetin yüz yılını kutluyor. Laik Cumhuriyet yönetimi 1923’te ilan edilerek yüz yılını kutlarken bunun ilk 27 yıllını yöneten CHP tüm devrimlere öncülük etmiştir.
Aynı zamanda yüz yılın en eski ve en yenilikçi partisi CHP’dir. CHP üstüne basarak söylüyoruz 16 kuruşluk pulla kurulmuş bir parti değildir. Kaynağında milli mücadele ve yeniçağa geçiş var. 
En önemlisi kendini sürekli yenileyen kadroları olmasıdır. Başkent Ankara’nın üniversitelerle kuşanması, Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi’nin kapısına ‘Hayatta en hakiki mürşit ilimdir’ yazılması tesadüf değildir.
Latince harf devrimi ve dilde yenilikler önemlidir. Büyük Şair Nazım ‘Ben yeni dilin şairiyim’ der. Ayrıca medeni kanun yine cumhuriyetin ilk yıllarında, batı toplumlarından çok önce, kadına seçme ve seçilme hakkı vermiştir.
Genç cumhuriyet, 15 yıl içinde sanayileşmeyi önemli ölçüde tamamlayarak, makineleşme çağı başlatmıştır. 
Genelde 31 Mart 2024 seçiminde halk, cumhuriyetin kazanımlarına sahip çıkmıştır. Geç de olsa yeni insana geçişin yolu açıldı. Ortadoğu ülkeleri içinde yüz yılın en ilerici anayasası olan 1961 anayasası bilim insanları tarafından CHP’nin desteği ile kabul edildi. 
Türkiye’de ilk defa işçi partisi kurulmuş, sendikal haklar tanınmış, Mehmet Ali Aybar gibi gerçek bir aydının TİP başkanı olması yeniliklere geçişin habercisi idi.        
Bizler sokaktan gelen kişiler ne Nato’nun ne de soğuk savaşın ne anlama geldiğini bilmiyorduk. 1968 genç kuşağı ‘Bağımsız Türkiye' derken kulaklarımız duydu. İlerici 1961 anayasası kurucu mecliste tartışılırken anayasa sözcüsü Muammer Aksoy kürsüde söyle dedi; "Bu anayasa sola açık bir anayasa olacak."
Muhaliflerden Aksoy’a; Bu sol anayasayı Fransaya götür, bize fazla gelir. 
Aksoy’dan meclise; Baylar bu anayasayı Fransa’ya götürsek, bize gülerler ve biz Fransa olarak insan hakları özgürlüklerini 200 yıl önceden anayasamıza koyduk derler. 
Evet 10 Aralık 1948 yılında Türkiye’de insan hakları evrensel beyannamesini Cumhurbaşkanı İsmet İnönü imzaladı. Çankaya Köşkünde akşam yapılan toplantıda milletvekillerine kokteyl vererek bilgi veren İnönü’ye soruldu; Paşam bu insan hakları evrensel beyannamesini neden kabul ettiniz?
Cumhurbaşkanı İnönü şöyle dedi; "İnsanlık son dünya savaşında büyük acılar yaşadı. Farkında mısınız, dünyanın dengesi değişti? Biz demokrasi cephesinde yer aldık. Yurtta sulh, cihanda sulh diyerek dünya kamuoyuna duruşumuzu sergiledik. Savaştığımız batı dünyası ile sulh yaptık."
"En önemlisi laik cumhuriyeti kurduğumuz zaman batı ülkeleri şaşırdı. Bize halifeliği tercih etmemiz için öneri sundular. Hiçbir Ortadoğu ülkesi 1789 Fransa devrimlerini anlayamadı. Biz Atatürk’le beraber temel felsefe olarak bilimi hedefledik. 
Atatürk 2 defa çok partili yaşamı tecrübe etti. Anadolu mücadelesi başlangıç günlerinde meclis kuruldu. 1945 dünya savaşı sonrası demokrasi güçlerinin kazanımları milletlerin barış içinde bir arada yaşamasına imkan verdi.
Savaş değil barış için çalışacağız, bizler genç kuşaklar olarak geçmişte 2.Meşrutiyet’in sözleri olan ‘Hürriyet, adalet ve müsavvat’ diye haykırdık. Cumhuriyetin felsefesi olan vatandaş olmayı yaşama geçirdik. Kurulan yeni rejim demokrasiye uygun olduğu için insan hakları evrensel beyannamesi kabul edildi diyerek" İnönü sözlerini tamamlar.
Cumhurbaşkanı İnönü bu amaca yönelik 1947 CHP olağan kurultayında milli şefliği kaldırdı. Genel olarak baktığımızda 14 Mayıs 1950’de Demokrat Parti yönetiminde Celal Bayar iktidarı döneminde uygar dünyaya geçiş hedefi eksik kaldı. Sonuç DP kadroları 27 yıllık CHP iktidarını tartışmaya açarak eleştirdiler. Oysa o dönemde Celal Bayar Başbakandı. 1950'de ‘Yeter artık, söz milletindir ‘ diyenler, sözlerini unuttular. 
DP kadroları ülkeyi uzay çağına götürecek politik kültüre sahip değildi. 1789 yeniliklerini aşamadılar, zira öyle bir felsefeleri yoktu, sanat dünyasına uzak kaldılar. Aslında burjuva kültüründen gelen bu insanlar kendilerini yenileyemediler. 
En önemlisi politik uzlaşma kültürü eksikti. 1979 yılında hep hatırlarız, 12 Eylül öncesi, olaylar gelişirken Cumhurbaşkanı seçimi için uzlaşarak bir aday seçemediler. Eğer uzlaşma kültürü olsaydı bir aday üzerine anlaşıp 12 Eylül'e giden yolu kapatabilirlerdi.
Aslında tarih boyunca CHP sürekli yeni politikalar üretmiş bir partidir. Kişiye bağlı bir hareket değildir. Günümüze geldiğimiz zaman 2019 belediye seçimlerinde CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ittifakı öne çıkarmasaydı otuz yıldır kaybettiği İstanbul ve Ankara’yı kazanabilir miydi? 1994 seçimlerinde CHP tarihsel bir yenilgi alarak yüzde on barajın altında kalmıştı. Neden? Uzlaşma kültürü uygulanamadığından.
Tarihten bir sayfa açalım; 2.Meşrutiyet, İttihat ve Terakki Cemiyeti ülkeyi kaybedilmiş olan 1.Dünya Savaşına soktu. Ülke işgal edildi, fakat süreç içinde ittihatçı kadrolar Kuvai Milliye içinde ve TBMM’de yer almalarına rağmen meşrutiyet yeniliğini ileri aşamaya taşıyacak cumhuriyet gibi bir hedefleri yoktu. 
Zira önlerinde bilim yoktu. Atatürk, ittihatçı kadrolar ile işbirliği yapmasa idi mili mücadeleyi kazanamazdık. Gerçekçi olalım, politikada ittifak olayı çok önemlidir. Yani bir arada politika yapmak. Batı yüz yıldan beri koalisyonlarla yönetiliyor.  
31 Mart 2024 seçimlerini CHP’nin kazanması, cumhuriyetin geleceğine yönelik olumlu bir ışık olmuştur.