CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu´nun başlattığı 'adalet' yürüyüşü 6. gününe girerken çeşitli kesimlerden gerek destekleme yönünde gerekse köstekleme yönünde eleştiriler de devam etmektedir.
Evet, CHP geçmişte Güneydoğu illerindeki OHAL uygulamalarına onay vermiş, yıkımlara sessiz kalmıştır. Evet, HDP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasına 'anayasaya aykırı ama' diyerek 'evet' demiştir. Evet, yurtdışına asker gönderilmesi teskeresine onay vermiştir. Ve tarihi reformist partilerin Almanya ve İtalya benzeri ülkelerde faşizmle uzlaşı içinde olduğu gibi CHP de bu güne kadar ülkemizde gerici partilerle uzlaşı arayışı gibi benzer hatalar yapmış olabilir.
Şimdi bütün bunlardan kalkarak, 'CHP´nin arkasından gidilmez', 'daha önce HDP milletvekillerine sahip çıkmadılar”, kendi milletvekilleri hapse atılınca harekete geçtiler' vb söylemlerle toplum için ekmek kadar değerli olan 'adalet' için başlatılmış olan mücadeleyi değersizleştirmek ve zayıflatmak mı gerekir? Ya da şöyle soralım; bu eleştirilerin, toplum ve özellikle emekçiler için çok önemli olan ve onların aleyhine işletilen bu 'adalet' mekanizmasının değiştirilmesine ne gibi bir katkısı olacaktır?
Şöyle ya da böyle CHP ya da başka bir hareket, adında 'adalet' olan bir partinin iktidarına tabi olmuş; emir komuta sistemi ile çalışan ve toplumun büyük çoğunluğunun güvenini kaybetmiş bir adalet sisteminin değişmesi için mücadele ediyorsa onu engellemek değil desteklemek ve katkıda bulunmak gerekir.
Adamın birinin bir oğlu varmış. Çocuk çok tembelmiş. Adam parasına acımayıp en pahalı öğretmenleri tutmuş; en iyi okullara göndermiş. Ama çocuk ikiden yukarı not alamıyormuş. Sonunda adam çocuğu kilisenin okuluna göndermeye karar vermiş. Kilisenin okuluna bir dönem gittikten sonra baba çocuğun notlarına bakıyor bütün dersler pekiyi. Adam şaşırıyor ve çocuğuna soruyor: Çocuğum ben seni en iyi okullara gönderdim, en pahalı öğretmenler tuttum, ama sen ikiden yukarı not alamadın. Şimdi ne oldu da bir dönemde bütün derslerin pekiyi oldu. Çocuk, okul girişindeki İsa heykelini kastederek; 'baba! okulun girişinde tahtaya çivilenmiş adamı görünce işin ciddiyetini kavradım.' demiş.
Şahsen ben fıkrada olduğu gibi CHP´nin gazeteci ve Milletvekili Enis Beberoğlu´nun tutuklanması üzerine işin ciddiyetini kavramış olabileceğini düşünüyorum.
Hatırlanacağı üzere, Enis Berberoğlu´nun 25 yıl ceza verilip tutuklandığı MİT TIR´ları davası Cumhurbaşkanı Erdoğan´ın daha en başından “Bedelini ağır ödeyecekler” diyerek müdahil olduğu siyasi bir davadır.
Burada işçilere, emekçilere ve onların örgütlerine düşen görev, başlatılmış olan bu adalet yürüyüşünün genişletip büyütülmesi ve kendileri için başaşağı duran bu adalet mekanizmasının ayakları üzerine oturtulmasıdır. Hatta her yerde ve özellikle de hukuk çevrelerinde tartışılarak nasıl bir adalet istendiği, halk için parasız ve adil yargının nasıl olabileceği somutlaştırılmalı ve formüle edilmelidir.
En geniş toplum kesimlerinin mutabakatı, uyumu sağlanır; mücadele büyütülürse kazanılamayacak hiç bir zafer yoktur. Daha geçen günlerde tartıştığımız 'zeytinliklerin imara açılması' yasa taslağı, meraların özel sektöre verilmesi yasa taslağı ve damatların serbest bırakılmışken yeniden tutuklanması olaylarına tanık olduk. Bütün bunlar kamuoyunun duyarlılığı ve tutarlı karşı çıkışı sayesinde olmuştur.