Nurullah ER


AKDENİZ’İN KUTSALI

Nurullah ER


Zaman bazı şeyleri eskitemezmiş.
Mesela zeytin.
Bundan beş bin yıl önce, önemine ve değerine dair düşünceler neyse günümüzde de o!
Zeytin, Akdeniz’in kutsalı bilinir.
Yunanistan sahiplense de İspanya ihracat rekoru kırsa da anavatanı Anadolu’dur, Doğu Akdeniz’dir.
Fenikeli gemiciler tarafından dört bir yana götürüldüğü bilinir.
Tüm dinlerin inançlarında ve kültürlerinde harmanlanan ağaç.
Akıp giden bir tarih.
Akdeniz kokar.
Lodosunda ıslanır, melteminde taranır, güneşinde kurulanır.
Hastalıkların şifası, dertlerin devası, insanların gıdasıdır.
Barışın, kardeşliğin, dostluğun sembolüdür.
Ağaçların bilgesi, Güneşli Akdeniz’in gölgesidir. 
Antik Yunan’da olimpiyat birincilerine zeytin dalı çelengi sunulurdu.
Tevrat’a göre, Nuh’un gemisinden uçan güvercinin ağzında zeytin dalıyla dönmesi, Tanrının insanlar affettiği, “İlahi Barış” bilinirdi.
Kur’an da Nur Suresinde, yağının, ateş değerinde ışık verdiğini, Nur üstünde nur olduğundan bahseder.
Kutsal kitabımızda “mübarek ağaç” tanımlanmasıyla onurlandırılan ve birçok ailenin geçim kaynağı olan zeytine ağaçlarının birkaç bina için nasıl katledildiğini yazmayacağım. Olanları sağır sultanlar bile duydu. Kör gözler bile gördü. Bir gece de zümrüdü yeşil yapraklara, siyah meyvelerine, asırlık ağaçlara, genç fidanlara, onca emeğe kıyıldı?
Onu kutsalı bilip, vefa duyup, tarihiyle yaşamak, sahiplerinin emeğine saygı duymak gerekmiyor muydu?
O hem şifa hem gıda hem kutsal hem de Akdenizliydi...
Emekti, alın teriydi...
Üç beş apartman yapacak başka yerler bulunamadı mı?
O paradan başka şeydi.
Arsuz bölgesindekilerin depremin mağduriyetini gidermek için TOKİ tarafından Amanosların eteğinde yerleşim alanlarındaki köylülerin zeytin bahçelerinde şimdi TOKİ binaları yükseliyor. Yaprağının yeşili, zeytinin zümrüdü siyahı şimdi yok.
Arpaderesi köylülerinin zeytin bahçeleri yazlığımıza yakındı. Pencereyi açtığımda, kokusu odama dolar, dalları içeri girecek gibi olurdu. Baharda yeşil yaprakların arsında çiçekleri yıldızlar gibi ışıldar, olgunlaştığında zümrüdü siyaha bürünürlerdi. Onlara her bakışta saygı duyardım. Akdeniz’i nasıl vatan bildiklerini görür, Fenikeli gemicilerin dört bir yana götürdüklerini, Endülüs topraklarında nasıl bereketlendiklerini düşünürdüm.
Onda insanlık tarihini görür, kutsallığına saygı duyar, barışın evrenselliğine ışık olduğunu yaşardım. Umarım zeytinin önemini bilmeyenler de böylesi tarihi değeri olan, insanlık tarihiyle yaşıt zeytinin üç beş binaya heba edilmeyecek bilincini yaşarlar, duygularını taşırlar.
Antik toplumundan günümüze kadar hiçbir tabiat ürünü, uygarlıklar üzerinde zeytin ağacı kadar etkiye sahip olmamıştır.