Nurullah ER

Tarih: 28.08.2024 17:21

ANDIRIN

Facebook Twitter Linked-in

Geçen hafta cuma günü Andırın’daydım.

Andırın, haritada yeri olsa da, pek bilinmeyen, tanınmayan, Ortatoroslarda dört tarafı tepelerle, dağlarla çevrili koyakta, koyağın yamaçlarında kurulmuş Kahramanmaraş’a bağlı,  bir Anadolu kasabası.

Andırın konum olarak, Çukurova’yı Uzunyayla’ya  bağlayan Toroslar üzerindedir. Asya’dan Akdeniz’e uzanan kervan yolu olarak bilinen, Akyol Andırı’ndan geçer. Yol güzergahında Bizans döneminden kalma belli aralıklarla büyüklü, küçüklü yirminin üzerinde kale olduğu bilinmektedir. Andırın, konar göçer aşiretlerinin sözlü kültüründen etkilenmiş ve onları etkilemiştir. Bu coğrafya üzerinde bilinen, bilinmeyen uygarlıklar gelip geçmiştir. Birbirlerini etkilemiş, azlık çokluğa karışmış kültürler harman olup barışmıştır.

Yeşil mi yeşil, bir orman içi kasabası olan Andırınlıların geçim kaynağı tarım ve hayvancılığa bağlı olsa da sürekli göç vermiştir.

Okur yazarı, memuru, en çok olan kasabamız.

TÜİK verilerine göre kızlarını en çok okutan ilçe konumundadır.

Çukurova’nın kurtuluşunda Osman Tufan Paşa tarafından Kuvayı Milliye’nin kurulduğu kasaba…

Köylerde yaşlılardan başka kimsenin kalmadığı, kış günleri nüfusu 30 binlerde, yaz aylarında 100 binin üzerinde bir yayla kasabası.
Benimde doğduğum, büyüdüğüm yer.

23 Ağustos günü, Andırın Belediyesinin, Andırın Gelişim Platformu ve Kadirli 7 Mart Kültür Derneği tarafından organize edilen; şairler, ozanlar ve yazarların imza gününün davetlisi olarak, Kışla Bahçesi olarak bilinen yerde yapılan davete katıldım.

İstanbul’da çalışan bir polisin şehit olması nedeniyle, Belediye başkanı ve Kaymakam toplantıya katılamadılar, ayrıca, yöre halkının cenazeye katılmasından dolayı birazda sönük geçti.

Andırınlı’lar kendi göbeğini kendi kesen bir halk olduğundan, kitap fuarları açılmadığından bu görevi de kendileri üstlenmişlerdi. Andırın’ın kültürünün yaşaması, sorunlarını çözümü için kurulan Andırın

Gelişim Platformu bu oluşumu üstelenmiştir.  Küçücük bir kasabada, Andırın’ın sesi olan 42 şair ve yazarın kitaplarıyla katıldığı toplantıda yazarlar yöre halkıyla buluştu, birbirleriyle tanıştı, okuyuculara kitaplarını imzalayıp, konuşmalar yapıldı, şiirler okundu. 

İnsan doğduğu yere ait olmasa da çocukluğunu yaşadığı, gençliğinin geçtiği yerler özlemidir. Ben de bu duyguları yaşadım toplantıda. Kışla bahçesi olarak bilinen yerde o asırlık çınarların dallarının hışırtısı, yanı başında kaynayan pınarın oluğundan akan su sesi, Ağustos sıcağına rağmen serinliği bir başka güzellik kattı toplantıya. Şairlerin, Andırın’a dair şiirleri, hikayeleri renklendirdi.  Ne var ki hemen yanı başındaki ortaokulun ve caminin depremde yıkılması üzücüydü. 

Çocukluğumuzun uzun kış gecelerinde usta anlatıcılar, kucağı sazlı aşıklar köyden köye dolaşır, köyün ileri gelen birinin evinde hem çalar hem de söylerdi. Daha çok sözlü anlatımın ürünleri, halk öyküleri, masallar, söylenceler, ağıtlar pür dikkat dinlenirdi. Karacaoğlan’ın türkülerini, Dadaloğlu’nun koçaklamalarını, Yunus’un ilahilerini bilmeyen olmazdı. Andırın’da bu zengin sözlü anlatımın farkında olan Yaşar Kemal 1940’lı yıllarda Sadık Göğceli adıyla aylarca Andırın’ın köylerinde dolaşmış, Ağıtlar kitabındaki 101 ağıttan 31 tanesini, Gökyüzü Mavi Kaldı adlı Halk Edebiyatı seçkisinde 10 ağıttan 4’ü, Alpay Kabacal’ın yayımladığı Sarı Defterdeki 27 ağıtın, 20 tanesi Andırın’da yakılır. O nedenle Andırın yoğun bir ağıt geleneği ve potansiyeli olan bir coğrafyadır.

Andırınlı Hasibe Hatun ağıtçı bir kadınmış. Hatay’ın Kurtuluşu için Atatürk’ün Adana’ya kadar gelip yaptığı toplantıya Hasibe Hatun da katılır. O toplantıda okuduğu şiir büyük beğeni kazanır ve Atatürk tarafından onurlandırılır. Babadan mı kaldı şer misin bana/ Niçin vatanımı vereyim sana/ Canımı hayatımı koydum ben buna/ Teslim et Hatay’ı çekil Fransız/ dizeleriyle biten şiir büyük alkış alır.

Toplantıya katılan Hataylılara moral olur.

Halk aşıklarımız yıllardır renkli, ışıklı dünyalarından akıp giden coşkuyu, öfkeyi, sevgiyi, acıyı, güzeli dile getirdiler. Bu toprağın rengini, ışığını, kokusunu, derdini, mutluluğunu; dili, telli, sesiyle adı bilinen, bilinmeyen nice ozanlar gelip geçmiştir Andırın’dan. Onlardan geriye, sonsuzluğa akıp giden, türküler, ağıtlar, hikayeler kaldı geriye. Bu yıl dördüncüsü düzenlenen fuar bu geleneği yaşatmak, bu kültürü korumak amaçlıydı.

Andırınlılar, açık sözlüdür. Kendilerini nükteli sözlerle eleştirmesini bilirler. Geçmişin Andırın’ı için “Dırın dırın Andırın, iki bakkal bir fırın. Kazaran kaza olmuş Andırın kazası, davar gütmekten geliyor meclisim umum azası” demişlerdi. Ne var ki her şeyin değiştiği gibi Andırın da değişmiş. Çok katlı binalar yükselmiş, yollar yapılmış, caddeler açılmış, alışveriş merkezleri kurulmuş. Bir yerde mahrumiyet bitmiş. Ne var ki, sefalet, hezimet sona ermemiş. Andırınlı yine gurbetçi, yine yaban ellerde işçi. Terör örgütlerine şehit verici. Ağıtçı kadınlar olmasa da, analar gözyaşı dökücü.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —