Recep YILDIRIM


ANTAKYA/İSKENDERUN

Recep YILDIRIM


İskenderun büyük ve güzel bir şehirdi. Dörtyollu, Payaslı, Arsuzlu, Karaağaçlı, Belenli kendini İskenderunlu diye tanıtırdı. E-5 üzerindeki tabelalar İskenderun’u işaret ederdi. İskenderun’a üç yüz kilometre, yüz kilometre, elli kilometre, yirmi kilometre ve nihayet “İskenderun’a Hoş Geldiniz” tabelası karşılardı sizleri. Girişi en afili kentlerden biriydi. Yunus Sütununu aşar aşmaz sizi içine çeken muhteşem bir mavilik selamlardı. Girişi bu kadar güzelse kent de kim bilir ne güzeldir duygusu ilk kez geleni sarar ve merak içinde yolu çevreleyen manzarayı izlerdi.  

Havaalanı, liman, demiryolu, karayolu ile dünyaya bağlanan bir şehirdi. Eğlenmeyi seven bir halkı vardı. Konserler, tiyatrolar tıklım tıklım dolardı. Dokuz sineması olan ilçe olmakla nam salmıştı. Merkez Bankası olan tek ilçe olmak da ayrı bir caka satma nedeniydi. "Emekli olunca buradan ev alıp buraya yerleştik” cümlesini hâkim, savcı, subay, öğretmenlerden sıkça duyardınız. İskenderun’a tayin olmak ciddi torpil gerektirirdi. Geçim kolay, besin bol, kaliteli ve ucuzdu. Yakacak derdi yok denecek kadardı.

Yukarıda andıklarım depremle yok olmadı. Adım adım, parça parça yok oldu/edildi bu şehir. Antakya lobisi diye bir kavram var. Bu lobi kimi kalemşorlara ve kanaat önderlerine göre İskenderun’un küçülmesinin, kötüleşmesinin müsebbibi. Şehre yatırım gelmiyorsa, ihaleler hep belli yerlere gidiyorsa, kültür ve sanat faaliyetleri İskenderun’u teğet geçiyorsa sebep: Antakya lobisi.

Antakya’da aidiyet duygusu çok güçlü. Antakyalı olmak çok değerli. Antakya’da sivil toplum kuruluşları çok güçlü ve çok etkin. Haber ağları çok hızlı. Kadim bütün kentlerde olduğu gibi -Gaziantep, Urfa, Diyarbakır- haberler çabucak yayılıyor. Bu da toplumun tüm kesimlerinin iletişim halinde olduğunun göstergesi.

Bir de İskenderun’u düşünelim. Deniz tarafı paramparça, iletişim nereyse sıfır. Sivil toplum kuruluşlarının çoğu kuruluş amacını bile bilmiyor. Düzenlenen toplantılara katılım çok cılız. Aidiyet duygusu taş plaklarda kalmış cızırtılı bir ezgi gibi…

İğneyi öncelikle kendimize batıralım.