Özel günlerin pek anlamı kalmadı. Bu yalnızca benim sezgim değil. İnsanlar kendi mecralarında ve medyalarında daha çok paylaşıyor bu düşünceyi. Tüketim çılgınlığı, tüketicinin yaşadığı ekonomik zorluklar nedeniyle daha fazla sorgulanır oldu. Dilerim kalıcı bir bilince dönüşür.
14 Şubat, biliyorsunuz, Sevgililer Günü eski coşkusunu, şaşaasını yitirdi. Deprem bölgesindeyiz, doğal diyeceksiniz ama büyük şehirlerde de o eski sakil coşku yok. Olmasına da gerek yoktu. Mutluluğu tüketimde aramanın yanlışlığını söyleyenlere cimri, ideoloji yobazı, duygusuz, asosyal gibi yakıştırmalar yapılırdı. Kese boşalınca bu ithamların yerinde olmadığı anlaşıldı. Dediğim gibi bu fikirlerin kalıcı bilince evrilmesi toplumsal bir kazanç olacak.
Öğretmenler Günü için öğretmene kim daha büyük, değerli hediye alacak yarışı vardı. Öğretmen olduğum için biliyorum, artık altın, mobilya, kıyafet getiren pek yokmuş. Bu iş de rayına giriyor demek ki. Neydi öyle adalet duygusunu yerle bir eden, aman çocuğum biraz daha kayrılsın şapşallığı! Herkes görevini yapsın. Çocuklar öğretmenlerine şiir, kompozisyon yazsın, saksıdan bir çiçek koparıp versin.
Mayıs ayında Anneler Günü, haziranda Babalar Günü…Şimdiden hazırlayın çocuklarınızı. Size verecekleri kendi elceğizleriyle yapılmış bir şeyin sizi daha fazla mutlu edeceğine. El becerileri gelişsin. Bunun için araştırsınlar. Sizi derinlemesine düşünsünler, düşünmenin ne büyük bir değer olduğunu fark etsinler, sizinle kuracakları derin iletişimin sorunları ne çabuk çözdüğüne kanaat etsinler.
Bayramlar bir araya gelmenin, sohbet etmenin, birlikte yemek yemenin, bir ağızdan şarkı türkü söylemenin coşkusuyla şenlensin.
Hissedin. Yakında insana ait biricik yeteneğin bu olduğuyla yüzleşeceksiniz. Hissedin, bunun antrenmanını yapın, hissetmeye alışın.
Bahar geliyor…