“Dağlar, insanlar ve hatta ölüm bile yorulduysa;
Şimdi en güzel şiir, barıştır...”
Üstat Yaşar Kemal’in uygarlık tarihine iz bırakmış sözü yaşadığımız günlerde çok anlam kazanıyor. Çok yorulduk. Ölmekten, savaşın bedenlerimiz üzerinden konumlanmasından. Savaşta, ölümde yoruldu. Artık barışın zamanı geldi.
Milliyetçilik, sömürgecilik, savaş eril bir karakter taşır. Savaş cinsiyetçidir ve erkektir. İnsanlık tarihinin ilk gününden itibaren ganimet olarak alınan kadınlar savaşta ikincil nitelik kazanır. Eril zihniyet kadının bedenin zapt ettiğinde birbirlerine karşı aşağılıma unsuru olarak kullanır. Kadın gelecek nesillere gelenek, görenek, inanç, dil aktarımı yapan başat unsurdur. Toplumsallaşmayı sağlar. Savaşlarda kadın bedeninin hedef alınmasının temel nedenlerinden biride budur.
Yakın tarihimizde Ukraynalı bir kadın “Bana tecavüz eden Rus askeri oğlumla aynı yaştaydı...” demişti. Ezidi kadınlar pazarlarda köle olarak satılmış, doğurdukları çocukların akibeti bilinememiştir. İsrail –Filistin savaşında kadınların içler acısı hali Suriye’de Alevi, Dürzi kadınlara yapılanların tümü savaşların kazanan tarafın kadın bedeni üzerinden kendini konumlandırmasıdır. Maraş katliamında Alevi bir kadının eşine, ‘onlara bırakma sen öldür beni’ diyen ruh hali ile 17 yaşında Ezidi bir kadının kendisini öldürmesi için gardiyana yalvarması aynı ruh halidir.
Militarizm savaşları sever. Çünkü ataerkil toplum düzeninin devamlılığını sağlar. Savaş sonrası yaşanan yoksulluk, ümitsizlik içinde şiddetine mazeret bulur. Bosna –Hersek savaşından sonra savaştan dönenlerin deneyimli tecavüzcüler haline dönüştüğü, evlerini savaş alanı gibi şiddet merkezlerine dönüştürdükleri gerçeği gözlenmiştir.
Üniforma ve silaha sahip olma yetisi savaşın erkeğe tanıdığı rahatlıktır. Uzun yıllardır süren savaştan kaynaklı benzer güç zehirlenmeleri ülkemizde de görülmektedir. Liyakatsiz, eğitimsiz öldürmek üzerine kodlanmış erkekler, üzerlerindeki üniformanın verdiği güçle evde kadınlara şiddet uygulamaktadır. Kadınlar eşiti olmadığı için boşandığı taktirde de hala erkeğin malı olmaya devam etmektedir. Boşandığı eşine şiddet uygulayan bir üniformalının kendini savunma bahaneleri asla değişmemektedir. Aynı ezberden aynı cümleler hep karşımıza çıkmaktadır. Bir erkekle görüşüyordu. Sen onunla boşandın. Sana sadakat yükümlülüğü bitmiş. Ben ona kafa atmadım. O telefona kafa attı. Alınan darbeler telefon şiddeti ile örtüşmüyor. Şiddetle illiyet bağı olmayan bu savunmaları üzerine giydiği üniformadan güç alarak söyleyebiliyor. Çünkü günün sonunda vatanıma hizmet ediyorum diyecek bir iş yapıyor. Kirli savaş politikalarının Kürt kadınları üzerinden yaşattığı şiddeti buraya yazmaya sütunlar yetmez. Dün Kürt kadınları üzerinden bugün meşrulaşan bir üniformalı şiddeti söz konusu. Bu meşrulukta devam eden savaşın sonucu.
Devam eden çözüm sürecini çok önemsiyorum. Kalıcı ve onurlu bir barışla taçlanmasını umut ediyorum. Toplumun tüm kesimleri yeterince şiddet gördü ve kayıplar yaşadı. Halkların geleceği gençler alilerinin ocağına ateş olup döndü. Hem Türkiye’de hem de dünyada savaşın en büyük mağduru kadınlar oldu. Kadınlar bunu gören bir yerden Kürt, Türk, Sünni, Alevi demeden yan yana gelerek savaşa karşı topyekûn bir mücadele hattı oluşturması gerekiyor. Sadece savaş kadınları hedef almıyor, savaş sonrası da kadınlar için tehlike devam ediyor. Barışın kadınlar tarafından örgütlenmesi bu açıdan çok önemli. 1Eylül Dünya Barış Günü vesilesiyle savaşın ve kirli politikalarının mağduru olmamak barışı örgütlemek için haydi kadınlar mücadeleye. Hep birlikte barış şiiri okumaya.