Nurullah ER


BİLİYORDUM BAHARIN GELECEĞİNİ

Nurullah ER


Doğanın baharı özleyişi gibidir insanların da özgürlüğü, mutluluğu, adaleti, demokrasiyi özleyiş
Emeklilerin, ikinci baharıdır emeklilik.
Ne var ki görmediler, yaşamadılar bir günden, bir güne.
Yüreğinde karakış kaplı olanlar yaşatırlar mıydı baharı?
31 Mart Yerel seçimlerin yapıldığı gündü.
Mart’ın son günü.
Mevsimin bahara durduğu günler.
Söz ve karar sahibi olduğu, kendini patron gördüğü gündü.
16 milyon emekli ve bir o kadar da alt gelir gurubu, yılların yoksulluğu, yalnızlığı, çaresizliğiyle sandık başına gittiler.
Hasat zamanıydı seçim sandıkları.
O gün derleyip, toplayacaklar, harmanlayacaklardı.
Yıllardır yarıcı bile olamamışlardı.
Ne vermişlerse “Allah bin bereket versin” diyerek cebe koymuşlardı.
İnsanın vazgeçemediği tek şey emeğidir.
Kutsal bilinir.
Doğru yerde, doğru  zamanda, doğru insanlarla çoğaldı sesleri.
Evrenin sunduğu tüm güzellikleri görmek, nimetlerinden yararalanmak onların da hakkıydı.
Deniz olmakla, denizinin dibinde inciye sahip olmak başka bir şeydi!
Geçirdiği zor yılları, varacakları yeri düşünerek gittiler sandık başına.
İnsan yaşama nasıl bakarsa, yaşam da insana öyle bakar diye söylenerek.
'Geldiği yeri bilmeyenler, gideceği yeri bilmezler' sözünü büyüklerinden duymuşlardı.
Tüm gözler onlardaydı.
Seçim çalışmaları süresince hep onlardan bahsedilmişti.
İktidarın her mitinginde umutlu bekleyişleri vardı.
Ne var ki, açlık sınırında yaşasalar da müjdeli bir haber duyamamışlardı.
Hava baharca olsa da, acı bir reçete sunmuşlardı.
Tilkinin dönüp dolaşacağı yer kürkçü dükkanı misali, başka gidecekleri yer yok düşüncesindeydiler.
Yıllardır da öyle olmuştu.
Oyları çantada keklik görülmüştü.
Bir Nisan gününe siyaset dünyasını 1 Nisan şakasıyla uyandırdılar.
Evirip çevirseler de dönderip baksalar da  olanların şakaya benzer yanı yoktu. 
Gerçeğin tam da kendisiydi.
Görünce kafalarını çevirenlere, sesini duyunca kulağını tıkayanların gidişatına dur demişlerdi.
Kaybettiklerini kazanacak gücü olanlar için her şeyin telafisi vardır.
Onlarla gözleriyle konuşurken başka şeye ihtiyaç duymadılar.
“Benim adım Hıdır, elimdem gelen budur” diyerek sandık başından ayrıldılar.
Umutlarını yaşanacak bahara yüklediler.