1989 Temmuz´unda Kıbrıs´a atanmıştım.
Lefkoşa -Göçmenköy´de, Ağustos´un sıcağında hasta olmuştum. Hava 40 derece, ateşim 40 derece... ateşler içinde titriyor - kıvranıyorum. Sonra buz torbaları arasında bir hafta yattım. Üzerimde üç-dört battaniye... Bu hastalığa Kıbrıs´ta ‘tavuk hastalığı´ veya ‘paçavra´ denilmektedir. Tatarcık ismi verilen sivrisinek benzeri bir haşerenin ısırmasıyla oluşan bir hastalık. Isırılan bölgede kabartılar kızarıklıklar, kaşıntı, yorgunluk, bitkinlik… sanki dünyanın tüm yükünü taşıyorsunuz. Ayakta duramazsınız; baygınlık, uyku halinin yanında kas ve eklem ağrıları.. Tam bir 'paçavra' olma hali. Kırıklık, bulantı, kusma, baş dönmesi. Yaklaşık bir haftalık hastalık... ve iyileşme.
Bunları neden yazdım. Bu çağımızın vebası koronavirüs hastalığı da tavuk hastalığı gibi, benzer özellikler göstermesi... Ondan farklı yönü, ölüm korkusunun zihninize işgal etmesi ve tedavi süresi. Ölüm olgusunun zayıf bir ihtimal olsa da, evham yaratması. Bir diğer farkı, insanların uzak durması, bırakın iki metreyi 200 metreden bile uzak durması.
Virüsün mutasyona uğradığı söyleniyor. Bu süreçte, sadece virüs değil, davranışlar, değerler, gelenekler, kavramlar da mutasyona uğradı. Bu duruma üzülmemek mümkün değil: Kargo görevlisinin getirmiş olduğu paketi kapının önüne atıp, koşarak uzaklaşması, arızalanan internet firmasının evde pozitifli hasta varsa, gelemeyiz demesini unutamıyorum. Bütün bunların yanında her gün gelinim ve oğlumun ihtiyaçlarımızı kapıya kadar getirmeleri, ayrılırken bulunduğumuz balkona el sallamaları.. duygulandıran anlardan bazıları.
İnsanın aranılması hal-hatır sorulması tabi ki güzel bir durum, ancak hastalık günlerinde uzun telefon görüşmeleri iyi olmuyor. Mecbur kalınırsa, birkaç cümleyi geçmeyen telefon görüşmesi olabilir veya mesajla geçmiş olsun dilekleri iletilebilir.
İzolasyon süresince ruhsal çöküntü, kırgınlık, uyku hali gibi bedensel ve ruhsal rahatsızlıkların giderilmesinde; uyku ve dinlenmek, kendini yormamak çok önemli.
Bu virüsün kişinin en zayıf veya hasta organına indiği veya oturduğu anlatılmaktadır. Her insanın günün belli saatlerinde veya zamanlarında kendini iyi hissetmediği anlar vardır. İşte koronavirüs de böyle anlarda zamanlarda daha etkili olmakta.
Hastalık sürecimizde Üsküdar´da Aile Hekimimiz Uzman Doktor Hayati Başer´e şükranlarımı iletiyorum. Hastalığımız öncesinde, hastalık sürecinde, izolasyon sonrasında, eşimi ve beni aradı. Dikkat etmemiz gereken konularda aydınlattı. Hastalığı atlatmamızda çok büyük katkıları olmuştur. Ayrıca kardeşim Kadir ve eşi Hemşire Melek Düz (yengem) bu süreçte hep yanımızda oldular, süreci atlatmamızda çok büyük katkıları oldu, kendilerine çok teşekkür ederim. İyi ki onlar vardı.
Bunları neden yazıyorum, çevrenizde yakınlarınızda benzer şikayetleri olan kişileri ikna edin, gerekirse sağlık ünitelerine kendiniz götürün. Bu hastalık pek bir belirti vermiyor. Bende nezle, öksürük ve burun akıntısıyla başladı. Bana bir şey olmaz düşüncesi veya kendime bu hastalığı kondurmamam gibi düşüncelerim vardı. İşte Aile Hekiminin ve kardeşimin iknasıyla hastaneye gittik ve erken teşhis sayesinde hastalığı iyileşme süreci başlattık.
İzolasyon sonrası sokağa çıktığımda her şey çok garip geldi bana. Çift maske taktım, insanlardan uzak durmaya çalıştım. Hayat anlamsız ve boş geldi. Kendimi sorguladım: Kendimi suçlu gibi hissettim. Güçlü bir Devletimiz var. İyi bir sağlık sistemimiz var. Devlet hastaneleri, Uzman Aile hekimlerimiz var. Allah Devlete zeval vermesin. Yoksa halimiz tam paçavra olurdu. Şimdi tam olarak iyileştiğimizi söyleyemiyoruz. Doktorumuzun belirttiğine göre, bu hastalığın iyileşmesi günleri değil, ayları bile bulabilir. Dahası kalıcı bazı rahatsızlıklar bırakabilir, bunların neler olacağını da bilemiyoruz. Bünyemizde ne gibi bir hasarlar bırakacak? Bağışıklık sistemimiz nasıl tepki verecek?
Vücudumuz bu virüsle mücadelesini sürdürüyor. Tüm hassasiyetimizle kendimizi ve çevremizdeki insanları korumakla yükümlüyüz. Dileğimiz bu günlerden en kısa zamanda kurtulup eski güzel günlere dönmememizdir. Sağlıcakla kalın.
Salacak 24.04.2021