Nurullah ER


BİR ZAMANLAR AMİK GÖLÜ

Nurullah ER


Amik Göl’ünün kurutulmasında söz ve karar sahibi olan dönemin Başbakan’ı Süleyman Demirel, “En büyük hatam Amik Göl’ünün kurutulması” diyerek pişmanlığını bildirmişti.

Dünyada Amik Göl’üyle birlikte benzer özelliğe sahip 5 gölün olduğu biliniyor.

Etrafındaki tarihi dokusuyla değerlendirildiğinde belki de eşi ve benzeri olmayan bir göl.

Doğanın var oluşuyla yaşıt.

Tarihin en eski çağlarından bu yana yerleşim yeri ve uygarlık merkezi.

Eşsiz bir düzen kurmuş doğa burada.

Dağlardan gelen seller ve gölü besleyen akarsular, önce gölün etrafında ki sazlıklara dökülüyor, tortularını ora da bırakarak gölü besliyor.

Bu yönüyle çevre yerleşim alanları içme suyu olarak kullanıyor.

Toprağın bereketi, iklimin uygunluğu ve güneşin nimetiyle bölge dört mevsim yeşil kalıyor.

Hayvancılık gelişmişti.

Manda, sığır, keçi, koyun ve benzeri hayvanalar için yaşamaya en uygun ortamdı.

Taban suyu çevrede yapılan tarımın hem can suyu hem de gübresi oluyordu.

Yılda birkaç kez ürün alınıyordu.

Bitki örtüsü ve barındırdığı canlılar doğal zenginlik kaynağıydı. Türlü kuşlar, sürüngenler, memeli hayvanlar ve bin bir böcek yaşardı.

Göç mevsiminde yüzlerce kuş türü burada mola verir, sonrada yollarına devam ederdi. Her mevsim farklı kuş türü ağırlardı. Kış aylarında kuzeyden gelen, kazlar, ördekler bu göle akın ederdi. Baharla, telli turnalar Amanoslarda, leylekler gölün çevresinde konaklarlardı.

Yılan balığı, yayın ve sazan balığı köylülerin geçim kaynağıydı.

Kuşları gözlemek, avcılık yapmak için gelenlerin mekanıydı.

Ve bin bir güzellik ve bin bir bereket...

Amik Göl’ü yok artık!

Yerinde tarım arazileriyle çevrilmiş tarlalar ve yağmurda sel altında kalan, depremlerde ağır hasar alan havaalanı göze çarpıyor.

Göl’ün geçmişini hatırlayanlar da nerdeyse göl gibi kayıplar.

Gölün kurutulmasıyla ovanın verimi düşmüş, suni gübre kullanmadan verim alınmaz olmuş.

Tarım arazilerinin sulaması onlarca derinliklerden çekilen suyla yapılıyor. Çiftçinin kazancı; gübreye, tohuma, elektrik ve mazota gidiyor.

Bölgenin iklimi de değişti gölün yok oluşuyla.

Yazlar çok kurak geçmekte, yağışlar sağnak halinde inmekte, birçok tarım arazisi ve köyler su altında kalmakta. Sıtma hastalığı kalmasa da sivrisinek vızıltısı, ilaçlama gürültüsü bitmiyor.

İtalyan edebiyatçı Umberto Eco, gerçek edebiyatın her zaman kaybedenlerin hikayesini anlattığını söylemiştir. Günümüzde en büyük kaybeden doğadır. Hatay’ı bin bir zorlukla anavatana kattık ama ne yazık ki, Amik Göl’ünü kaybettik. Haritadaki maviliğini kara toprağa, bir de ucube görüntüsü olan havaalanına bıraktık. Ülkeyi yöneten egemen anlayış, gölleri, bozkırları, ormanları, tarım alanlarını yok ederek toplumu kalkındıracağını savunuyor. Böylesi doğal yapının yok edilmesiyle ekolojik koşulların değişeceği, çevre sorunlarının ortaya çıkacağı bilinmiyor mu?

Varlığımızı sürdürebilmenin teminatı, doğal kaynaklara sahip çıkmadan geçer. Biyolojik çeşitliliğin kaybolması, ekosistemin çöküşü bizleri doğrudan etkilemektedir.

Dünyaya bakışımızı değiştirmeden kendimizi değiştiremeyiz.

Her şeyin iç içe geçtiğini görmeliyiz.

Tek bir dünyamız olduğunu unutmamalıyız.

Son pişmanlığın işe yaramadığını bilmeliyiz.