Ülkede herkes birlikten bahsediyor. Ama herkes kendi inancına, kendi partisine, kendi milliyetine göre 'birlik' istiyor.
Orta çağda din önderleri insanları kendi dini inanışı temelinde örgütleyip diğer inançlara karşı savaş açtıklarında binlerce inanmış kişiyi arkalarından savaşa sürükleyebiliyorlardı. Krallıklar, beylikler ve padişahlıklar kendi sınırlarını genişletmek için dini birliği kullanıyorlardı. 1789 Büyük Fransız devriminden sonra krallıkların sınırlarına artık 'vatan' yahut 'yurt' denmeye başlandı. Bu 'yurt'ta ya da 'vatan'da yaşayanlara da yurttaş ya da vatandaş denmeye başlandı. Eskiden kralın ve padişahın kulu yada tebaası olanlar artık yurttaş veya vatandaş olmuştu. Artık daha özgürdüler ve kendi liderlerini seçme hakları vardı. Savaşlar artık din için ya da kral için yapılmıyordu. Yeni neden ülkenin çıkarları ve ülkenin korunması idi. Hatta milliyetçi bakış açısıyla 'her şey vatan içindi'. Herkes vatan için birleşmeliydi. Bazende emperyalistler Afrika´daki, Orta doğudaki ülkeleri işgal ederken Fransız ihtilalinin sloganları olan özgürlük ve demokrasiyi kullanıyorlardı. İşgal ettikleri ülkelere demokrasi ve özgürlük götürdüklerini iddia ediyorlardı. Peki vatan için birlik nasıl bir birlikti? Savaşan her iki ülkeden İşçi ve emekçiler asker olup savaşa gidiyor, kendi yaptıkları silahları birbirine doğrultup öldürüyor. Ama yeni yerler ve ganimetler, harcanan mermi ve silahlar patronların cebini dolduruyor. Bu nasıl bir birlik olacak? Barış zamanı da işçiler işsizlik korkusu ile az ücretle geçinmeye çalışırken patron işçilerin sırtından milyonlar kazanıyor. Aynı milletten olması çıkarları birbirine zıt olan işçi ile patronu birleştiremez. Bu noktada milli birliği savunmak demek patronun işçiyi sömürmesinden yana olmak demektir. Diğer taraftan dini birliktelikteliği savunmak ta sınıfları inkar etmek ve yine işçi ve patron arasındaki sömürünün örtülmesi anlamına gelir. Çünkü aynı dinden olan patronun aynı dinden olan işçiyi sömürmesine göz yummak anlamına gelir.
Gelelim partilere: İyi kötü işçiden yana olan ya da işçinin oyunu almak isteyen partiler kendilerine 'işçi partisi'. 'sosyalist parti', 'komünist parti' vb. adlar koyarlar da peki burjuva partiler patrondan yana oldukları halde neden kendilerine 'patron partisi', 'işveren partisi', 'sanayici, tüccar partisi' 'zengin partisi' vb adlarını koymazlar? Çünkü bu adları koyduklarında işçi ve emekçilerden oy alamayacakları ve patron yanlılarının oyları da kendilerini iktidara taşımayacağı için bu adları koymazlar. Daha çok 'vatan, adalet, halk, milliyet, refah' vb. adları koyarak tüm yurttaşları saflarına toplamayı amaçlarlar. Ve hepsi de emekçilere 'bizim partide birleşelim' propagandası yapar.
Hangi partide olursa olsun patronlar iktidardadır ve her durumda kendi sınıf çıkarlarının gereğini yaparlar. Bu durumda işçilere de kendi sınıf çıkarları temelinde birlik olmaları kalır. Unutulmamalı ki kapitalizm uzlaşmaz sınıf çelişkilerini içinde barındıran sistemdir. Sınıf temelinde birlik, işçiler arasındaki her türlü milliyetçi ve din temelindeki ayrımları ortadan kaldırır.