Mehtap Sert


Bit Kadar Koca İstemiyoruz

Mehtap SERT


Zaman zaman basında x köyünde aileler arasındaki husumet giderildi barış sağlandı şeklinde haberler okurduk. Toplumun ileri gelenlerinin aracılık ettiği süreç barış yemeği ile sonuçlanırdı. Kültürümüzün en güzel yanlarından birisi de tartışmasız aynı sofra etrafında toplanan insanların küs olmaması gerektiği idi. Yaşadığımız yozlaşma ile artık sofralar barışın taçlandığı muhabbet hallerinden çıktı.

Popüler kültürün etkisi ile birçok özel kanalda yemek programları yer almaya başladı. Derin yoksulluğun yaşandığı ve yüzlerce ailenin eti sofrasına koyamadığı bir coğrafyada lop etlerin nasıl çöpe döküldüğünü seyretmenin travmasının yanı sıra sürekli bir şiddete maruz kalıyoruz. Seyirci bunu istiyor dedikleri geleneksel kültürümüzün en güzel tarafı sofralar insanların birbirlerine çatal bıçak fırlattığı, tadına bile bakılmadan yemeklerin çöpe atıldığı bir savaş alanı haline dönüştü. Ağzı dolu insanların birbirlerine çemkirmeleri, sofra adabından uzaklaşılan her hareket onay görür hale geldi. Yemek yarışmaları yemek yapmanın inceliklerinden çok şova hizmet eder hale geldi. Bu hale bir gecede gelinmedi tabi ki.

Sosyal medyada mütedeyyin bir kadına “ahlak” ile ilgili siyasi iktidarın söylemleri hakkında fikri sorulmuş. Kadın “İktidara geldiklerinde doğan bebeler şimdi askere gidiyor. Bunu sebebi kendiler “diye yanıt vermiş. Sistematik bir tercih edişin geldiği yer burası aslında hikâyenin özü.  Bu yozlaşmada hiç katkısı yok gibi siyasi iktidarın sadece kadın bedeni üzerinden yaptığı açıklamalar, Diyanetin hutbesi umut edilen amaca ulaştıklarının göstergesi.  Edep ve haya üzerinden kadın bedenine yapılan saldırıların hedef kadını kamusal alandan tamamen silmek.

Herkesin ahlaklı olması gerektiği bir düzende ahlaklı olması gereken sadece kadınmış gibi bir algı yaratılıyor. Eşi kendisini aldatan kadın eşine hiç suç kondurmuyor. Hep baştan çıkıyorlar. Masum masum hayatlarına devam ederken bir kadın çıkıyor ve onları yolundan saptırıyor. İşsizliğin temel nedeni de kadınlar. Edep ve haya sahibi olmadıkları için küresel ısınmaya da neden olan onlardır.  

Geri kalmış üçüncü dünya ülkeleri başat olmak üzere dünyanın birçok yerinde kadınlardan erkek egemenliğini sessizce kabul beklenir. Kadınlar cinsiyetten kaynaklı görevlerini yerine getirir, aksine bir durumda itiraz etme vs gibi ihtimalde edepsiz olmayı göze alır. Sorgulamak, anlamaya, değiştirmeye çalışmak değersizleşmektir. Kadın değersiz, çaresizlik hissiyle doğmamasına rağmen ona bu öğretilir. Aslolan erkektir. Erkeğin fikirleridir. Erkek edep ve haya sahibi olmak zorunda değildir. Kendisine muhtaç olan kadının bunlara sahip olması gerekir. “Bit kadar kocam olsun oda kafamda olsun” demesi gereken erkekle var olan kadın ahlak sahibi olmalıdır. Bit kadar kocayı da kabul etmiyoruz ahlakın sadece kadına özgülenmesini de kabul etmiyoruz.  Tüm bireylerin üstüne düşen toplumsal ahlaka uyması gerekir. İnsan olma ölçütünde asgari bir standartla hareket etmelidir.

Diyanet laik bir ülkenin her dine eşit mesafede bir kurumu gibi değil eril erkekliğin sözcüsü gibi beyanlarda bulunuyor. Devletin her türlü imkanından yaşanan derin yoksulluğa rağmen safsata, gösteriş düzeyinde yararlanan bundan haz duyan bur kurum gibi davranıyor. Siyasi iktidarın iç sesi gibi. Kazanılmış haklarımızın farkındayız. Kaybetmemek için buradayız. Diyanete tek ses diyoruz ki “Kadın bedeninden eline çek.”