Benzer hikâyeler yaşasak da yıl içerisinde herkesin kendince günlüğü oldu.
Günlük tutma alışkanlığımız olmadığından, akıl da kalanlar kaldı, kalmayanlar hasır altı…
Mesela genç, boylu boslu, güzel mi güzel bir kız. Üstüne üstlük eğitimli, diplomalı, kariyerli... Belli ki eğitimle ördüğü hayat yer bulmamış. İşsiz, güçsüz, geleceğe umutsuz... “Ölene kadar bu hayatı böyle yaşayacağım. Olsun! Onurlu bir kariyer yaşadığımı herkese görsün” diyor.
Market sahiplerini pek tanımayız ama, düşüncelerini, yaptıklarını az çok tahmin ederiz. Günü birlik etiket değiştirmelerine öfkelenir, kızarız. Onlar da bu suçlamaları sezinlemiş olmalı ki, “Sanki, dövizin, akaryakıtın etiketini ben değiştiriyorum, faizi ben indirip kaldırıyorum” deyiverdi. Soluklandı, “balık baştan kokar” diyerek zamların sorumluluğunu üstünden atıverdi.
Genç bir delikanlın, genç kızdan farkı öfkesi, kiniydi. Bir de “hakkımızı yiyenler ateşlerde yansın” bedduası…
Ailesini, çocuklarını görünce kahrolan baba, asırlık çınarın gölgesinde boynunda ip varmış gibi dolanır.
Hiç sokak çocuğu gördünüz mü? Çöp toplayan, el açıp para isteyen çocuğu! Dolaştığı sokaklarda tost yiyenleri gördükçe yutkunan, dondurma alanları gördükçe yalanan, vitrinlerdeki çikolatayı gördükçe ağzı sulanarak akşam edip, geceleri teneke sobasını bir apartmanın duldasında yakarak ateşin kıvılcımında ısınan çocuğu…
Ya emekli?
Ona diyecek sözümüz kalmamış, “ununu elemiş eleğini asmış.”
2024, Emekli Yılı kutlu olsun!
Yıllar çok şey değiştiriyor. Yeni yeni zenginler türüyor, zenginlere yeni yeni adlar konuyor, ama yoksulun kaderi bir türlü değişmiyor.
Akrabaları cenazenin ardından dövünerek ağlarlar. “Karanlık yerlere gidiyorsun, gittiğin yerde ne ateş ne yiyecek var!”
Bunu duyan Hoca, yanı başında duran karısına kısık sesle, “Hatun bu cenaze mutlak bize gidiyor!” der.