Sadullah ÇAĞLAR


Büyük şehirler kültür merkezi

SADULLAH ÇAĞLAR


Paris, Roma, Viyana, İstanbul gibi büyük kentler kültürden beslendi. Fransa dendiğinde akla Paris gelir. Paris ise aynı zamanda tüm dünyanın çekim merkezidir. 
Günümüzün antik kentleri mi? Bu kocaman bir tartışma konusudur. Batı 1950 sonrası Nato’ya katılınca evrensel kültür kimliğini kaybetti.  Artık bu sanat şehrinde yaratıcı edebiyat mazi oldu. Bir dönemin insanlığa güzel kitaplar sunan Balzac, Hügo gibi insanlığın hayal dünyasını besleyen eserler veren büyük yazarlar maalesef yetişmiyor. 

1. Dünya Savaşını anlatan savaş karşıtı Ateş romanı ile olay yaratan Harkey Bergussa öldüğünde bir milyon Parisli cenaze törenine katıldı. 
Paris deyince akla tarihi Bastil yürüyüşü gelir ve insanlığa en büyük hediyesi olan 1789 ile gelen Cumhuriyet eseri ile sonuçlanır. Paris’i hep yazmak ve hatırlatmak gerekir.
Bizler daha gençken Alexander Dumas’ın Monte Kristo Kontu adlı eserini okuduğumda çok etkilenmiştim. 

Gemi ile Marsilya limanına seyahat eden ve edebiyat merakı olan kişiler deniz kıyısında tarihi İf şatosunu bilirler. Mimari bir şaheser olan şato bir zamanlar aydınların hapse atıldığı yerdi. 
Monte Kristo Kontu adlı kitapta Edmond Dantes’in hikayesi anlatılır. Şimdi Paris şehrini anlatmaya çalışalım.
Şehrin mimari olarak en güzel binası Paris opera salonudur. Şekspir’in eserlerini ya da Aida operasını bu binada izleyebilirsiniz. 
Aslında Paris’i tanımak için yaya olarak gezmek lazım. Paris bizimdir. Parisin küçük ıhlamur ağaçları ıslak yapraklarını ıslatan yağmur altında sevgiliniz koluna girip şemsiye altında iki beden bir olup satıcıdan küçük torbaya sıcak kestaneler soyup sevdiğiniz kişiyle paylaşmak doyumsuz bir zevktir. Paris aşıklar şehridir. 

Paris’in en önemli yanı kafeleridir ve ayrı bir güzelliği vardır. Kafeler genelde potilik aydınların ve gençlerin uğrak yeridir. Bazen masalarda tanınmış yazarlar ve sanatçılara rastlar onlarla sohbet edebilirsiniz. 
Hamingway dostlarına İspanya dönüşü iç savaşı anlatan Çanlar Kimin için çalıyor adlı romanını anlatır. 

Hemingway o dönemde burada Alman yazar Erich Maria Remarque ile  yaptığı söyleşide şöyle der; ‘Erich, benim tüm kitaplarım yasaklandı. Batı cephesinde yeni bir şey yok adlı romanımın filmi yapılmıştı ve Oscar ödülü almıştı ama film şu anda Almanya’da yasak’. Erich konuşmasına devamında; ‘Benim en çok dikkatimi çeken İspanyol yazar Cervantes’in tarihsel eseri Don Kişot’un aradan yüzyıllar geçmesine rağmen hep yasaklanması zira her dönem haksızlığa karşı mücadelenin simgesi oldu’. 
Evet Paris’in kafeleri aynı zamanda aydınların buluşma yeridir. Geçmişin Atina’sındaki sanat ve felsefedeki gelişmeler 1950 yılına kadar Paris’te yaşandı. 1930’lu yıllarda Fransa’da Bilim ve edebiyatta çekim merkezi idi. 
1968 öğrenci olaylı yıllarında yer alan Jean Paul Sartre için dönemin Cumhurbaşkanı De Guelle bazı kişiler; Sayın Başkan Sartre sana karşı dediklerinde Başkan Sartre’nin Fransa demek olduğunu ve ona saygı duyduğunu söyler. 
Peki şimdi Fransa’ya baktığımızda nerde bu aydın insanlar? 

Biz Fransa’yı fiziki olarak değerlendirelim. Paris’in en önemli meydanında Notre Dame katedrali bulunur. Victor Hugo Notre Dame’ın Kamburu romanını yazmasa idi Notre Dame katedrali bu kadar tanınmış ve turistik olmazdı. Victor Hugo’nun romanında kilisede çan çalmakla görevli Kambur Quasimodo, Çingene güzeli Esmeralda’ya aşık olur. Büyük aşk bu katedralde geçer. Katedralde oldukça büyük bir kütüphane var ancak bu pek bilinmez. 
Paris’te bulunan Louvre müzesi özel bir öneme sahiptir. Müzede büyük salonda Fransız Kraliçesi Marie Antoinette’nin tablosu dikkat çeker. Ve 1789 Bastil yürüyüşü tablolarda yer alır. 
Napolyon Mısır’ı işgal ettiğinde tarihi eserleri Lovre müzesine taşır. 2.Ramses’in mumyası bunlar arasında yer alır. 
Versay sarayını gezerken karşınıza heykellerle süslü muazzam bir gül bahçesi çıkar. Sonra tarihi Eyfel kulesi bizleri karşılar. Asansörle Eyfel Kulesine çıktığınızda sanki uzaya gitmiş gibi olursunuz. Kulenin balkonundan dürbünle şehri seyretmek mümkün. 
Paris’in ortasından geçen Ren nehrinde vapurla gezen insanlar sizi selamlar. Nehrin çevresinde ressamlar tablolarını yaparlar. Nehrin her iki yanında kitap satan sahaflar vardır. Paris bir aşıklar şehridir. Büyük aşklar yaşanmıştır bunlarda biri Moulen Rouge (Kırmızı Değirmen) adlı romanda anlatılır.

Hitler Paris’i işgal ettiğinde sabaha karşı Paris’e girer ve ilk işi tüm müzeleri gezmek olur. Çevresindekilere Paris benim hep hayallerimi süslemişti der. 
Paris evrensel bir kenttir. Örneğin Grand Otel Paris’in kalbinde yer alır. Bir zamanlar Almanya’yı terk eden sinema tarihinin en parlak sanatçısı Atilla İlhan'nın değimiyle 'Şamkaylı zambak' Marlene Dietrich son yıllarını bu otelde geçirdi. Otelin bir odasında yaşama veda etti.

Dünyanın en güzel kadınlarından İran Kraliçesi Süreyya yaşamının son yıllarında Grand Otelde kaldı. Kraliçe Süreyya gençlik yıllarında da eşi İran Şahı ile birlikte bir dönem bu otelde kalmış ve Paris Match mecmuası onu kapak yapmıştı. 
Büyük şehir deyince İstanbul’u anmazsak olmaz, ölümsüz şairimiz Yahya Kemal "İstanbul’u sevmezse gönül aşkı ne anlar demişti". Büyük şaire sormuşlar; Üstat Ankara’nın nesini beğenirsin? O da "Trenle istanbul’a dönüşünü" der. 
Genel olarak kentlerin evrensel sanat şehri olması bu kentlere olan ilgiyi çoğalttı .

Örneğin Viyana opera binaları ile, New York 5. cadde müzikal salonları ve kitap evleri ile tanınır. Aslında Paris nehrinde yüzen beyaz vapurlara bakarken tarihi Antaküs, Antakya Asi nehrinde akan sularda neden vapurlar yok? Neden Amik ovasına koşan demiryolu tren çığlıkları duyulmuyor. Neden güzelim tarihi Amik gölü toprağa gömüldü. Bu düşünceyi sorgulama çok geç kaldık. Kentleşme uygarlığın temel ilkesidir. 
Kentleşme ile birlikte sanat, edebiyat ve uygarlıkta gelişmiştir.