Hepimiz de çocukluğumuzda acı tatlı birçok olaylar yaşadık veya şahitlik ettik.
Bunların bir kısmı hafızamızda olumlu veya olumsuz izler bıraktı. Yıllar geçse de çok gerilerde kalan bu hatıraları zaman zaman anımsarız.
Aşağıda okuyacağınız anı ise tam bir trajedi. Seneler sonra düşündüğümde, çevremdeki tüm ebeveynleri sorgulamama, suçlamama neden olan…
Günümüzde bu gibi olayların yaşanmıyor olduğunu var saymak istiyorum. Ama farklı sebeplerle horlanan, dışlanan, ayrıştırılan hayatlar az mı…
O vakit cehaletten, günümüzde sevgisizlikten…
CİNNİ DUDU
1970’li yıllar. Dudu, sara hastası bir genç kız. Çektiği acılar hastalığından mı cehaletten miydi?
Önceleri Dudu ve ailesi köyün aşağı mahallesinde izbe bir sokakta yaşarken, ilçeye yakın olan yukarı mahalleye yani bizim mahalleye taşınıyorlar. Büyükler uzaktan da olsa, aynı köyde yaşadıkları için aileyi tanıyor. Sadece çocuklar aşina değildi yeni gelen yoksul ve sessiz komşularına. Hasta olduğu için okula gidemeyen Dudu’nun, yüzündeki ürkütücü ve yaslı ifade ona bakan insanın içini ürpertirdi.
Muhtemelen akraba evliliği yapmış olan bu ailenin diğer kızları da tuhaf görünüyordu.
Ailenin çektiği acı ve sefalet yüzlerine yerleşmişti. Her sabah ineklerini önlerine katıp, eski bahçelerine doğru gider, akşama dönerlerdi. Bu gidiş geliş sırasında, her daim olduğu gibi Dudu’nun suratı asık ve başı önde olurdu. Annesi, babası ve diğer kardeşi de aynı şekilde sessizce geçerdi. Onların geldiğini gören çocuklar, oyunlarını bırakır ya evlerine girer ya da birbirlerine sokulup fısıldaşarak, uzaklaşmalarını beklerlerdi. O güne kadar hiç kimseye zarar vermediği halde, mahallenin tüm çocuklarının henüz on beşine bile gelmemiş bu kız çocuğundan ödü kopardı. Onun adı Cinni Duduydu bu isim bile hepimizin ödünün kopmasına yetiyordu. Sadece sara hastası olan bir çocuğun cinni olduğuna inanmak cehaletin insanı ne hale düşürdüğünün örneğiydi.
Bütün mahallenin ona öcüymüş gibi bakması, çocukların korktukları halde arkasından bağırarak bir şeyler söylemeleri, gülmeleri onu daha mutsuz ve hırçın yapıyordu. Dudu, sokakta birkaç kez sara nöbeti geçirince, bunun nedenini bilmeyen çocuklar, ondan daha çok korkmaya başlamışlardı.
Dudu herkesin önünde geçirdiği nöbetten dolayı utanıyordu ki yalnız başına evden çıkmıyordu. Oturdukları ev ara sokakta bir yerdeydi. Burası tenha, çıkmaz bir sokaktı ve sokağın sonunda akrabalarımız otururdu. Onlara gitmemiz gerektiğinde mutlaka kardeşimle birlikte gidiyorduk. Diğer çocuklar da aynı şeyi yapardı.
Bir gün, çocuklar toplanmış sokakta oynarlarken, intikam almak isteyen Dudu’nun bir duvarın arkasına saklanıp, öfkesini kusmak için beklediğinden kimsenin haberi yoktu. Bir süre sonra aniden saklandığı yerden fırlayıp, çocukların üzerine doğru koşarken ağlamaklı sesle bir şeyler söylüyordu. Bütün çocuklar korku içinde bağırarak her biri bir yere kaçışırken, amacı sadece korkutmak olan Dudu çocuklar uzaklaşınca durup, bitkin bir şekilde olduğu yerde öylece bekliyor. Sonrasında bütün öfkesini, çaresizliğini kusar gibi söylediği sözler sokakta yankılanıyor. O söz çocuklardan birinin ömür boyu aklından çıkmayacaktı. “Benden beter olun emi!”
(GÖKKUŞAĞI EYLÜL 2019)