Çiftçi; tarımla uğraşarak, hayvancılık yaparak geçimini sağlayan kişi.
Malının işvereni, emeğinin işçisi.
Atatürk’ün “Milletin efendisi dediği” köylüsü.
Veysel’in, yaşadığı zorlukları şiirlerine döktüğü kesim.
Tarihte ilk insanın çiftçi olduğu bilinir, toprak herkesin anası görülür, ‘harmanı olmayanın dermanı olmaz’ denir.
İnsanların besin kaynağının yaratıcısıdır çiftçiler.
Tarım, dünyada stratejik bir konuma sahiptir.
Yıllardır duyduğumuz söz, “Türkiye bir tarım ülkesidir.”
Ne var ki, marketlerdeki gıda pahalılığını, çiftçinin ürününün para etmediğini gördükçe, Türkiye’nin kendi kendine yeten bir ülke olmadığını, o sözlerin çok gerilerde kaldığını görüyoruz.
Tüketici ‘alamıyoruz’, üretici ‘satamıyoruz’ diye bağırıyor.
Pazara giden emekli, asgari ücretli eli boş dönüyor, köylü ürününü tarlada bırakıyor.
Ağustos-eylül ayı genelde köylünün, hasadını yaptığı, hesap kitabını ortaya koyduğu aydır.
Ne var ki bu yıl çiftçi ne hesap yapabildi ne de kitap çevirebildi.
Ürünün bir kısmını tarlada koydu, bir kısmını yollara döktü, bir kısmını yaktı, konu komşuya, hısım akrabaya dağıttı, yoksula verdi…
Öfkeliydi. Belki ömründe bu denli öfkelenmemişti. Traktörüne bindiği gibi tümü birden yollara döküldü. Konvoy yaparak, korna çalarak, yolu trafiğe kapatarak eylem yaptılar.
Ağustos ayı içerisinde çiftçilerin eylem yapmadığı, sesini duyurmadığı gün nerdeyse yoktu. Ülkenin dört bir yanında, fındık üreticisi, çay toplayıcısı, domates, patates, biber yetiştiricisi, buğday ekicisi, fıstık yetiştiricisi... Tarlaya düşen her tohumun hasatçısı çiftçiler, hasadının bayramcısı değil, kara yasçısı, eylemcisi oldu. Ürünü tarlada bıraktı, yollara döktü, yaktı, traktörüne çiğnetti, hayvanına yem yapmaya çalıştı... Farklı farklı eylemler koydu. Televizyonda izledim. Çiftçiler tabutu musalla taşına yatırmışlar, üzerine “çiftçiyi öldürdünüz, cenazesinin kaldırın” diye yazarak sesini duyurmaya çalıştı.
Bu zamana kadar Türk çiftçilerinin eylem yaptığı pek görülmemişti. Üretim girdilerindeki artışlar, düşük fiyat, pazar bulamama gibi sorunlar karşısında Cumhuriyet tarihinde belki de ilk defa çitçiler bıçak kemiğe dayandığı için, yeter demek için kitlesel olarak bu yola başvurdular. Siyasi iktidar seslerini duyurmak için aileleri, traktörleriyle yollara döküldüler. Onlar Avrupalı çiftçiler gibi örgütlü değiller. Bu yola doğaçlama çıktılar. Sesini duyan sesine geldi, sözünü inan yola koyuldu. Avrupalı çiftçiler gibi yarını yaşamak değil, bari günü kurtaralım diyorlardı.
Tarım politikası, toplumun ihtiyaçları ile uyumlu ve kesintisiz üretim için güvence altına alınmalıdır. Bu da devletin planlaması, koruması ve desteklemesiyle sağlanır. Çiftçi gün öncesinden ne ekeceğini ne kazanacağını bilmek zorundadır. Ürettiği gıda ürünlerinin piyasayı ne kadar etkileyeceği hesaba katılmalıdır. Uzun yıllardır neoliberal politikaların inisiyatifine bırakılan çiftçilerin, onların politikalarıyla düzeleceği beklenemez. O politikalardan çiftçiler için güzel günler, mutlu yarınalar umulamaz. Bu politikaların sonunda çiftçi olsa olsa çileci, çıkar sağlayanlar da seyirci olur.
Şimdi toprak boşta, çiftçi borçta...