Leman GÖÇMEN

Tarih: 13.02.2019 11:56

Değerli Bir Anı

Facebook Twitter Linked-in

Sevgili okurlarım, 

Bugün sizlere hafızamda yer etmiş güzel bir anımı anlatmak istiyorum.
Yıl 1989. Ortanca oğlum Serhat´ın orduevinde düğününü yapacaktık. Ben de prensip olarak kardeşlerimin de çocuklarımın da düğünlerinde, nişanlarında davetiye dağıtırken özen gösterir, ilk aklıma gelen bana samimi hislerinden emin olduklarım, yakın akrabalarım, arkadaşlarımı seçmeye çalışırdım. Bunları kentten gelmiş, köyken gelmiş, işçi sınıfı ya da yüksek tabaka diye ayırmadan…
O dönemde yakın köylerimizden birinden süt, yumurta, taze yetişmiş sebzeler aldığımız bir aile vardı. Şu anda isimlerini vermek istemiyorum. Evleri yol kenarında olmasından dolayı gelip geçtikçe bir hayli yoksul olduklarını görürdüm. Çok genç çiftin 5-6 yaşlarında iki de çocukları vardı. Evlerinin önünde biraz bakımsızca bir de inekleri vardı. O zamanda köyden gelen sütleri belediyeler toplatır ve rögarlara dökerlerdi. Bunu biliyorduk o zaman. Ben de mutlaka mutlaka köy sütlerini tercih ettiğimden bir gün evlerinin önünde durduk, ‘evin sahibi kim´ diye içeri daldım. Hemen karşılayıp buyur ettiler. “Kızım bu inek kimin” diye sordum. “Teyze, bizim” dedi.
“Bu inek biraz bakımsız. Siz buna iyi bakar, hatta bir inek alırsanız sütünün tamamımı ben alacağım. Zira benim mantı lokantam var. Sen her gün bu ineğin sütünü 10 kilo da olsa yoğurt yap, ben alacağım. Bana güvenebilirsin” dedim. Gencecik karı-kocanın yüzleri bir sevinçle parladı. “Ne zaman başlayalım” dediler. “Her gün buradan geçiyorum. Durup bakarım. Yeni bir inek gördüğüm zaman durur sizinle konuşurum” dedim.
Aradan bir 10-15 gün geçmişti. Gerçekten kapının önünde bir inekle alacağı buzağısı vardı. Eşimle durduk, eve doğru yürüdük. Bizi sevinçle karşıladılar. Dolayısıyla muntazaman her gün uğrayıp yoğurdumuzu aldık.
Bu arada da küçücük köy bahçeleri, bostanları vardı. “Kızım ne ekiyorsan topla… patlıcan, domates, biber. Hatta tavuğun, yumurtalarını da.” O zaman da köy tavuğundan başkasını yiyemezdim. Haftada bir bana bir de tavuk temizlemesini söyledim. “Biz kalabalık bir aileyiz. Yumurtalarını da kimseye verme. Ben hepsini alacağım” dedim. Bundan yaklaşık bir sene sonra oğlumun düğün tarihi gelmişti. Onlara da davetiye verdim. Karı koca güzelce kıyafetlerini giymişler, düğüne gelmişlerdi. Kapıda onları görünce geldikleri için çok mutlu olmuştum. Bir ara baktım elinde paket var: “Yenge eve erken gelmek istedik. Ancak buraya yetiştik. Elimdeki paketin içinde bir tane temizlenmiş tavuk var. Öğleden sonra temizledim, bozulmaz” dedi. Güleyim mi ağlayayım mı… birden büyük bir şaşkınlık içine düştüm. “Niye zahmet etmişsiniz” diye teşekkür ederek paketi ellerinden alıp kendi masamızda bir yere yerleştirdik. “Sen seversin diye 2 tane tavuk temizledim” dedi.
Düğün boyunca hiç aklımdan çıkmadı. Çok değişik bir duyguydu, çok orijinal bir düşünceydi. Hatta o gün bir gazeteci oğlumuz Orduevi fotoğrafçısının o gün düğünümüzden çektiği çok güzel fotoğraflarından bazılarını milliyet gazetesinde haberleştirip yayınlatmıştı. O gün onları getirdikleri tavukla değil de kendilerini yanımıza çağırıp veya biz ayaklarına gidip bir fotoğrafla ebedileştiremediğimiz için çok üzülmüştüm.
Düğün bitti ama bizim dostluğumuz bugün hala devam ediyor. Onlar, o yoksulluktan kurtuldu. O günden bu güne her sene evinde ne yaparsa, ne sebzesi yetişirse bana getirmiştir. Ondan sonra 3 çocuk daha dünyaya getirdi. Hepsini büyüttüler ama evin babasının sağlığı çok iyi olmadığından köklü bir işi olamadı. Bir fabrikada işçilik yapıyordu. Bir gün ayağının üzerine demir düşüp parmaklarının ezildiğini duydum. Geçmiş olsuna gittik. Uzun yıllar tedavi gördü. Ama doğru dürüst çalışamıyordu.
O arada yıllar geçmiş, tanışıklığımız 30 seneyi geçmişti. Ben de o yıllarda yayladan ayrılmıştım zaten. Şehre geldikleri bir gün yanıma uğradılar. Dedim ki, “Kızım sütünüzü buraya getirebilir misiniz?”, “Kocamın ayakları iyileşmeye başladı. 10 kilo kadar gönderebilirim” dedi. En az 10 sene müddetle bizim veya bitişikteki oğlumun evine sütünü getirdi, komşularımızla paylaştık.
Onlar da ben de yaşlandık. Onların da çocukları büyüdü. Şu anda bir kızıyla 4 oğlu var. Hepsi ev bark sahibi oldu. Anne babalardan kalma tarlalarına az da olsa zeytin ektiler.
Ne yazık ki bir ay evvel sobalarından sızan gazla zehirlenmişler. Neyse ki ölen yok, hanıma bir şey olmamış ama evin erkeği halen tedavi görüyor. Ben de ancak telefonla geçmiş olsun diyebildim. Onları mutlaka gidip ziyaret etmek istiyorum. Müşterek tanıdığımız birileri geçmiş olsuna gittiklerinde bana selam göndermişler. O tanıdıklarımız “Leman hanım sana selam getirdim. Falan köyde senin bir gelinin varmış” dediler. Tamam dedim. “Leman teyzemin bizim üstümüzdeki emekleri annemizden fazladır” demiş. Ve anlatmış; “Babaları kaza geçirdi, ben bahçemde yetiştirdiğim her şeyi toplayıp gönderdim, o sattı. Yıllarca ben böyle geçinip çocuklarımı büyüttüm. Ne zamanki çocuklarım büyüyüp eli ekmek tuttu, şimdi rahatız” demiş.
“Ben de onların sayesinde her zaman sağlıklı gıdalar, temiz yiyecekler yedim. Geçen bir emeğim de varsa hoş olsun” diye cevap verdim.
Anılardan bir yaprağı daha yazıya döktük.
Hoşçakalın


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —