Ülkelerin tarihinde yaratıcı kişiler vardır ve var olmaya devam edeceklerdir. Geçmişten günümüze kadar devam eden politik olaylara baktığımız zaman olumsuzu olumluya dönüştüren önderler, insanoğlunun yaşamını değiştiren Don Kişot'lardır.
Geçmişte başlayan insanlığın yürüyüşü tüm engellere rağmen devam etmektedir.
İspanyol yazarı Cervantes, geleceği çok önceden gören, sevgileriyle öncüleri haber veriyordu. İspanya'nın katı düzeni süreç içinde neden Don Kişot'un kahramanını yaratan şövalye Sanco, yel değirmenine saldıran yaratıcısını affetmedi.
Geçtiğimiz yıllarda bir haber dikkat çekiciydi. İngiliz BBC tarafından yapılan uluslararası ankette Karl Marx, bin yılın en büyük düşün adamı seçilmiştir. Ne demişti büyük deha ve büyük dava adamı; büyük eseri Kapital ve Manifesto’yu kitaplaştırıp öncüyü yaşatan Karl Marx ve Engels: Bütün ülkelerin ezilen işçileri birleşin. Zincirlerinizden başka kaybedecek bir şeyiniz yoktur’
Sonuç; tarih bu iki bilim insanını haklı çıkarmıştı.
1789 tarihin en büyük yeniliği olan laik devrime ihanet eden burjuvazi, sokaktaki insanı değil geriliği temsil ediyor.
Yeni insan türü, bilim karşıtı yapının üstüne yürüdüğünde doğayı esir alan zincirleri kırmıştı.?
Oysa süreç içinde burjuvazi yeniden kiliseye teslim oldu.
Marx ve Engels, çağın önünde yürüyen iki felsefeci, önlerindeki geleceğin işçi sınıfının deneme olduğunu yazdılar. Yani yeni çağın ezilen insanı olduğunu söylediler.
Bugün batıda burjuvanın partileri yeni çağı göremeyecek kadar körleşmişlerdir.
Örnek, dünyayı değiştirecek yığınlar, sosyalist felsefeyi önlerine koyacaklar; çünkü kurtuluşun reçetesi ondadır.
Aradan yüz yılın geçmesine rağmen sosyalizm batıdan Asya'ya, Afrika’ya yayılması, Antillerde yıldızın parlaması, okyanus ülkesi Amerika kıtasına yayılıp kapital dünyanın korkulu rüyası olması çok düşündürücüdür.
6 Mayıs Türkiye'de bir utanç olayının yaşandığı gündür.
Bundan 45 yıl önce ülkenin bağımsızlığım savunan Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan'ın başlarının alındığı kara bir gündü. Bilimi savunan öğrenci önderleri, ülkede yaşanan geriliği reddederek toplumu yönetemeyen sağcı yönetimleri uyarmışlardı.
Bilimsel tohumdan beslenen 1968 kuşağa gerçek bir Don Kişot kültüründen beslenmişlerdi. Onlar, tüm Ortadoğu haklarını tehdit eden Amerikan üslerinin kapıda bekleyen tehlike olduğunu haykırırken onları duymuyorduk. Ama onlar görüyordu.
Geçtiğimiz yıllarda, basında bir haber çıkmıştı. Konu Amerikan üslerinde başta Adana İncirlik olmak üzere 90 tane atom bombası olduğu yazıldı.
Aynı günlerde Beyaz Saray sözcüsü haberi doğruladı.
Süreç içinde eski İşçi Partisi Başkanı Mehmet Ali Aybar, ülkenin bağımsızlığını tehdit eden tehlikeyi defalarca gündeme getirdi.
Denizler, Mahir'ler, İbrahim'ler, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan, Harun Karadeniz, 68 kuşağının sosyal kültür ile donanmış geleceğin önderleriydi.
Bu ölümsüz çağın öncü kadrosunun önü kesilip ipe götürüldü. Sonuç ne oldu söyler misiniz?
Ülke ne durumda? Beyaz Saray neden Türkiye'nin üzerinde söz sahibi?
Temel sorunlara, burjuvazi tarafından çözüm getirilmediğini görüp isyan etmişlerdi.
Evet, tablo ortada şimdi kim haklı çıktı? Paralı eğitime ilk çıkışı onlar yaptı. Yoksulluğun kader olmadığını onlar haykırdılar.
12-Mart-12 Eylül darbesi, aydınlanmanın önünü kanla boğdu.
Deniz Gezmiş, bütün arkadaşları adına; “Tarih bizi haklı çıkaracak” deyişiyle haklı çıkarken çağın önünde gidiyordu.
Ve siyasi tarihte az rastlanan dostluk örneği. Mahirlerin, Denizleri kurtarmak için ölüme yürümeleri, Kızıldere destanı olarak çoktan tarihe geçti.
Ölüme giden destansal Don Kişot Deniz, babasına yazdığı mektupta yaptıklarımdan asla pişman değilim, diye haykırıyordu.
Bugün artık bu dünya güzeli insanların mezarlarına ellerinde bayraklarla koşan, yarının umudu genç kuşağa layık olmak için bir arada olmayı önümüze koyalım.
Ve en önemlisi hayırları nasıl çoğaltıp yıldızlara taşımayı tartışalım.
Ve de laikliği gökyüzüne taşıyacak yeni Don Kişot'lar yaratalım.
Çağın deha yazarı Gorki, bir yazısında şöyle seslenmişti:
“Düşüncelerinden dolayı katledilenler, bir gün yeniden dirilerek yıldızlaşacak, başlarında defne dalıyla yığınların yolunu yeniden aşacaklardır."
Ne demişti öncüler; "Daha son sözümüzü söylemedik."
Ölümsüzlerin arkasından unutulmaz şairimiz Can Yücel'le onları bir daha analım.
MARE NOSTRUM
En uzun koşuysa elbet Türkiye’de de Devrim,
O, onun en güzel yüz metresini koştu
En sekmez luverin namlusundan fırlayarak...
En hızlısıydı hepimizin,
En önce göğüsledi ipi...
Acıyorsam sana anam avradım olsun,
Ama aşk olsun sana çocuk, aşk olsun!