İnsanlarımızın mutluluk piramidinin en tepesinde düğün dernekle evlenmek vardı. Yıllarca çeyiz biriktirilir, oyalar, danteller işlenir. Sandıklarda o gece için çarşaflar, nevresimler saklanırdı.
Genç erkekler para ve altın istiflemeye uğraşırdı. Başlık parası günlerine kadar gitmeyeceğim ama borç yiğidin kamçısı saikiyle bir hayli borçlanırdı erkek ve onun ailesi.
Mutluluk piramidinin en tepesinde evlenmek yok bugün. İş güç sahibi olmak var. Maaş, sosyal güvence olmadan evlenmek korkutucu geliyor gençlere.
İş ve ekmek aslanın ağzında. On üç milyon-dile kolay- işsiz var memlekette. Bu işsiz kesimin büyük bir kısmı üniversite mezunu. Ailelerinin yanında kalıyorlar. Sıkıntıları büyük. Evlenmek bir yana flört bile büyük bir sorun bu gençler için.
Bir düğünün masrafları astronomik oldu. Vasat bir düğünün-salon, ikram, takı…-asgari üç hatta beş milyona çıktığı söyleniyor. Bir ev parası. Nasıl bulacak bu parayı geçler, aileler.
Diyelim evlendiler. Günlük yaşamın aile saadetine en haşin biçimde saldırdığına tanık oluyoruz. Hele de çocuk olduktan sonra aile bütünlüğünü korumak giderek zorlaşıyor.
Boşanan çift sayısı arttı. Kuşkusuz her boşanmanın kendine özgü gerekçeleri vardır ama ekonomik gerekçelerin daha baskın olduğuna inanıyorum.
Geleneksel evliliklerin de çatırdadığını gözlemliyoruz. Modern yaşam ve onun cenderesinden bazı kesimlerin etkilenmediğini söylemek mümkün değil. Aynı toplumsal koşulları paylaşıyoruz. Bu da bireysel beklentilerimizi bir noktada ortaklaştırıyor. Özgürlük ve eşitlik talebi sadakatsizlikle yaftalanabiliyor; şiddete, cinayetlere varan süreçlere yol açıyor. Kendisine biçilen toplumsal role itiraz eden kadın birdenbire vahşi bir cangılın ortasında yapayalnız ve savunmasız kalıyor.
Sosyal medyadaki paylaşımlar, televizyon dizileri, reality şovlar toplumsal yaşamın göstergeleridir ama tümü değildir. Toplumsal yaşamın küçük bir bölümünü anlamamızı sağlar fakat bütünü ıskalamamıza da neden olabilir. Asıl tehlike “yasakçı zihniyetin meşrulaşmasına” neden olur.
Devletin unutmamamız gereken görevleri var. Eğitim, sağlık, güvenlik…Her birinin bakanlığı ve devasa bütçeleri var. Bir bebek dünyaya geldiğinde devlet ona “Hoş geldin Yurttaş”, merak etme sağlığın da eğitimin de güvenliğin de bana emanet diyebilmeli. Senin gelişiminin her adımından kendimi sorumlu hissediyorum diyebilmeli. İşte o zaman toplumsal huzuru yakalarız. İlişkilerin nasıl geliştiği salt bireylerin sorumluluğunda olur, en özel ilişkilerin nasıl çatılacağı toplumsal yarılmalara neden olmaz, can sıkıcı gıybet sona erer.