İnsanlığın gelişme döneminde dünden bugüne büyük sevdalar yazıya döküldü. Öyle ki her çağın ölümsüz sevgilerini günümüze kadar taşıyan öncü yazarları vardır.
Fuzuli, Hayyam, Nedim, Shakespeare, Göethe, Hügo, Balzac ‘tan, Yahya Kemal´e kadar, büyük yazar ve şairler pek çok destansı eserler verdiler. Efsane aşklar yaşadılar ve yaşattılar,
Romeo ve Jülyet´in aşkı ile Leyla ile Mecnun´un aşkı ya da Manav Kazım ile Kezban´ın aşkı arasında fazla bir fark yoktur. Zira zenginler de sever, sokaktaki yoksul insanlar da, gönül ferman dinlemez.
Aşk deyince Aşık Veysel´e kulak verelim;
Güzelliğin on par etmez, Bu bendeki aşk olmasa
Eğlenecek yer bulaman, Gönlümdeki köşk olmasa
Senden aldım bu feryadı, Bu imiş dünyanın tadı
Anılmazdı Veysel adı, O sana aşık olmasa
Unutulmaz şair Yahya Kemal Beyatlı ise günümüze şöyle seslenir;
Sana dün bir tepeden baktım, aziz İstanbul
Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer
Ömrüm oldukça gönül tahtıma keyfince kurul
Sade bir semtini sevmek bile bir ömre bedel
Yahya Kemal kadar hiçbir şair İstanbul´u bu kadar güzel anlatmadı ve masal şehri İstanbul´u Yahya Kemal ölümsüz yaptı.
Acaba büyük aşkları kalıcı yapan nedir? Bir Japon şiirinde vardır;
Eğer seninle birlikte yaşayabilseydim, uzakta bir dağ kulübesinde
Yaşamak bile yeterdi bana, Sana ormandan odun taşır, yün bükerdim.
Yazımın başında söylediğim gibi Balzac´ta, Victor Hügo da büyük aşlar yaşadılar, öyle olmasa idi dünya edebiyatına damga vuramazlardı. Balzac´ın kendisinden 22 yaş küçük olan sevdiği kadın Madame De Barny´ye yazdığı mektubu inceleyelim: Sevgilim, biliyorum mutsuzsunuz, oysa ruhunuzda sizin bilmediğiniz ve sizi hala yaşama bağlayabilecek zenginlikler var. Ben acı çekenleri peşinen severim. Böylece melankoliniz benim için büyük güzellik, mutsuzluklarınız benim için çekicilik haline geldi ve bütün düşüncelerim ruhunuzun boşluklarını gösterdiğiniz andan başlayarak bendeki sizinle ilgili tatlı anılara bağlanıverdi elimde olmadan.
Madame bu büyülü çekiciliğiniz benim üzerimde şok etkisi yarattı, size yazsam mı, yazmasam mı diye derin bir düşünceye daldım. Biraz bana cesaret verirseniz belki size sizi sevdiğimi söyleyebileceğim.
Balzac´ın mektubunu kısaca özetledik. Çağın büyük yazarı Balzac sevdiği kadına bağlanmış ve aşkı yüceltmiştir.
Antik Mısır´da efsane bir aşkın hikayesini anlatan Aida operası İtalyan besteci Verdi tarafından 1871yılında Mısır Valisi İsmail Paşa´nın siparişi üzerine bestelendi. Aida dört perdelik bir opera olup Mısır ve Habeşistan arasında süren savaşta Mısır´ın galibiyeti ile sonuçlanması sonucu Mısırlı başkomutan Ramades´in Habeşistan prensesini esir alarak Mısır sarayına getirmesi ile olaylar gelişir ve süreç içinde Mısırlı komutan Ramades Habeş prensesi Aida´ya aşık olur. Aida Arapça kökenli bir kelime olup misafir anlamına gelmektedir.
Fakat olaylar farklı gelişir, zira komutan Ramades Habeş ordusunu yendiği için Mısır´da kahraman ilan edilir ve Mısır firavununun kızı Amneris de komutan Ramades´e aşık olur. Komutan Ramades´e firavun tarafından kızı Amneris ile evlenmesi ve tahta geçmesi teklif edilir. Ancak Mısırlı komutan Ramades firavunun kızı ile evlenip tahta oturmak yerine Habeşistan prensesi Aida´yı tercih eder. Ve Aida´ya şöyle der; Ey dünya güzeli kraliçem, başka biri ile evlenip her gün ölmektense, seninle evlenip bir kez ölüme gitmeyi tercih ederim. Bunun üzerine ülkesine ihanet etmekten, düşman ülke Habeşistan ile işbirliği yapmaktan yargılanır ve ölüme mahkum edilir.
Bu klasik eser asırları aşarak tüm dünya kentlerinde sergilenerek günümüze kadar geldi. Bugün Antalya Devlet Opera ve balesinin repertuarında yer alıyor. Ayrıca Aspendos tiyatrosunda izlemek ayrı bir zevk olur.
Aida operası ile Verdi tıpkı Shakespeare´in Romeo ve Jülyet´i ya da Fuzuli´nin Leyla ile Mecnun´u gibi ölümsüz bir aşk destanı bıraktı.