Recep YILDIRIM


Edebiyat ve Sezgi

Recep YILDIRIM


Pavese güncesinin bir yerinde şöyle der: Bilim insanlarının ulaştığı yere sanatçı çok önceden varmıştır.” Bu, sanatın saf sezgi olduğunun özlü bir ifadesidir.

Roman ve öykü için zamanın biraz geçmesi gerekiyor. Bir haber yazısından farklıdır edebi metin. Şiir ise duygusal ve duyusaldır. Milyonlarca algı, duyuş bir imbikte toplanır. Günlerce altı harlanır. Çatışma, çelişki, ezgi ile mayalanır ve söz kalıplarına dökülür. Bu kıvamı bir çırpıda tüketmek kolay değildir ciddi bir birikim gerektirir.

Sanatçı toplumu, doğayı gözler. Canını acıtan, yakan şeyleri not eder. Ruhuna neşe veren şeyleri de not eder. Kırgınlığını, umudunu, umutsuzluğunu, tedirginliğini dile getirme ihtiyacı hisseder. “İçimizin aklığındandır karamsarlığımız” demiş şair Hasan Hüseyin Korkmazgil. Her edebi metinde umut vardır. Kimi umudu işaret eder kimi umutsuzluğu ama her koşulda tünelden sızan bir ışık vardır.

Aşkın, yersiz, abartılı bulunmak edebiyatçının kaderidir. Aşkı garipsenir, kahramanları yadırganır, ilişkileri öfkelendirir, çözümleri tartışılır, saptamalarına dudak bükülür. Tarihten söz etse de her edebi eser geleceğe dönüktür. Bir edebi eser geçmişi öğrenmek için okunmaz tersine her okuyucu geleceğe bir kanca atmak için okur.

Bugün sosyal medya toplumun bireylerinin gündelik hayatlarının ifşası ile dolu. Aşkları, ilişkileri, yemekleri, okudukları, hobileri, kibirleri… Her ayrıntıyı paylaşıyor insanlar. Kimini yadırgıyoruz, kimini kanıksadık bile. Okuduğumuz çok eski bir roman ya da öyküde de bu tür hayatlar vardı. Fark, edebiyatçının bu insanların ruhunun fotoğrafını çekmesiydi. Bu hayatları gözlem ve sezgi ile gözler önüne serme yeteneğiydi.