Ne kadar anlamlı bir söz değil mi? “Ev alma komşu al.” Yaklaşık yirmi yıllık kiracılık hayatımda uyuşamadığım, sorun yaşadığım sadece bir ev sahibim, birkaç da komşum olmuştur. (Bu yirmi yıl içinde on kez ev değiştirdiğimizi belirtmeliyim. İş nedeniyle.) Bu süre zarfında, birçok şehir değiştirdik. Evini kiraladığımız bir zat, sözleşmemize uygun olmadığı halde evden çıkmamızı istiyor. Babasının oturacağını söyleyerek de durumu kendi lehine çevirmeye çalışıyor. Babası zaten kendi evinde oturduğu için doğru söylemediğini biliyoruz. Evden çıkarsak ödediğimiz kiranın iki katına ancak ev bulabiliriz. Bu zorlukları çekmektense o parayı kendisine vermeyi teklif ediyoruz ama kabul etmiyor. Sonunda babasını alıp getiriyor. Yaşlı adam başı önde öylece duruyor. Belli ki oğlunun zorlamasıyla gelmiş. Açıkça soruyorum; “Amca gerçekten oturacak mısın? Çocuklar çok küçük (Bir ve dört yaşındalar) bize bunu yapmayın.” diyorum. Adamcağız ne başını kaldırabiliyor ne de cevap veriyor. Bin bir zorlukla ev bulup taşınıyoruz. Bütün mahallelinin tepki gösterip, kendisini kınamasına aldırış bile etmeden, biz evden çıkar çıkmaz evi başkasına kiralıyor. Bu olayı hatırladıkça tebessüm ettiğim tek şey ise ev sahibimizin adıydı… Belki de doğduğunda hiç kimse; ‘adının sahibi olsun’ dememiş bu düzenbaza. Zira adamın adı Şeref’ti…
Neredeyse çeyrek asır sonra, memleketimize dönüyoruz. Apartman hayatını sevmediğimiz için daha önce aldığımız daireyi satıp, şu an oturmakta olduğumuz bahçeli evi alıp taşınıyoruz.
Eşyalarımızı taşıyan kamyon şoförünün yeni evimize ve bize kaygıyla bakarken, “Allah akıl versin!” dediğini gözlerinden okuyorum. (Evin ciddi bir onarım görmesi gerekiyordu.)
O günden sonra defalarca yapılan tadilatlar maddi manevi yorucu olsa da zaman içerisinde, sadece ev değil komşu da aldığımızı görecektik.
Bahçeli evlerdeki komşuluk, apartmanlardan daha sıcak olabiliyor. Bizim geleneklerimizde de dinimizde de komşu hakkı önemle vurgulanır. Rahmetli annemin hep hatırlattığı şeylerden biriydi; yedi komşunun içtenlikle hakkını helal etmesinin önemi…
“Komşusu açken tok yatan bizden değildir!” hadisi de dayanışmayı ve komşumuza karşı vazifemizi en açık şekilde vurgular. “Komşu komşunun külüne muhtaçtır.” Atasözü de yine dayanışmanın ve toplumsal ilişkilerin önemini hatırlatır.
Yirmi yıl içerisinde mahallemizde her evde, acı tatlı olaylar yaşandı. Bu günlerde birbirimize kol kanat gerdik, moral verdik sevinçleri paylaştık. Eşini kaybedip tek kalanlar oldu. Onlar bilir ki günün her saatinde çekinmeden arayacakları iki üç komşusu var. Tatile giderken anahtarını vereceğin birilerinin olması, hatta evdeyken bile yedek anahtarının komşuda bulunması… Herhangi bir şey için evden çıktığınızda, ocağı kapatıp kapatmadığınız aklınıza takıldığında, girip bakmasını istediğiniz bir komşunuzun olması gerçekten çok kıymetli…
Diğer yandan uyuşamadığımız, bağ kuramadığımız, hatta rahatsız olduğumuz kişilerle de yolumuz kesişiyor. Bu kişi bir de yan komşunuz olursa iş daha da zorlaşıyor.
Yıllardır kiracıların girip çıktığı yan tarafımdaki eve nihayet ev sahibi taşınmıştı. Bakımsızlığının ve çevreye atılan çöplerin son bulacağını ümit etmişken, ev sahibinin kiracılarından daha duyarsız davranışı umudumuzu kırıverdi. Kaldırıma gelişigüzel bırakılan çöpler medeni insana yakışan bir davranış olabilir mi? Yeni komşuma kibarca uyarıda bulunmam işe yaramıyor maalesef. Epeydir evde olmamasına rağmen önceden kalan çöpler kaldırıma yayılmış çok çirkin bir görüntü sergiliyor.
Belediye’nin çevre temizlik bölümünü arayıp durumu izah ediyorum.
Görüntüleri çekmemi ve adresi de ekleyerek 0533 190 87 18’e atmamı istiyorlar. Aslında bu onların işi değildi biliyorum. Bu numaraya daha önce de çevre kirliliğiyle ilgili şikayetlerde bulunmuştum. Birkaç gün içinde dönüp çözümlüyorlar. O nedenle numarayı sizlerle de paylaşıyorum. Yol kenarına rastgele yığılmış çöplerin resmini ve adresi atmanız yeterli. Aslına bakarsanız şikâyet etmeye gerek kalmadan yerel yönetimlerin çöp konusunu bir şekilde çözmeleri gerekiyor. Tabi ki halkın medenileşmesi şart. Belediye temizliyor diyerek, yediğini içtiğini sokağa atanlara caydırıcı cezalar uygulanmadan olmuyor.
Sonuç olarak, tesadüfen bizim bölgenin temizlik elemanları yakınımızda olduğundan hemen yönlendiriliyor. Gelen iki genç adamın sorumlu oldukları bölgeyi tarif ettiklerinde şaşırıp kalıyorsunuz. Aslında bu yeni bir durum değil. İlk taşındığımız yıllarda da bahsedilen bu bölgeden sadece bir kişi sorumlu idi. Yıllar içerisinde ikiye çıkarmışlar.
Altlarına bir araç verilmeden…
Asgari ücretle çalışıp, kendilerine ait motosikletin benzinini ceplerinden karşılayarak…
Ve bu kadar geniş alandan sonra pazar günleri de bölgelerinin dışında olmasına rağmen, sanayinin temizliğini yaparak. İddia ettiklerine göre son altı ayda işe alınan 150 kişiden sadece beş kişinin kaldığı…
İşin ağırlığı ve buna karşılık ücretin çok düşük olmasını kabul etmedikleri için. Bir dokun bin ah işit. Meğer dert dökecek birini arıyorlarmış…
Sahi, konumuz komşuluk değil miydi?
Nereden nereye geldik değil mi?
Oysa ben sadece komşularımızla dayanışmanın ve yardımlaşmanın önemini bir kez daha hatırlayalım istemiştim…