İnsanlığın gelişimi genel kültür ile başlar. Örneğin sanat dünyası kitap, resim, müzik, heykel, tiyatro, opera...
Sanatlar bir bütündür. Eski Mısır’da ilk medeniyetin doğuşu duvarlarda resimler, kadınlarda makyaj ile başlamıştır.
Sonrası Anadolu uygarlığı Mezopotamya coğrafyası genelde ilk duvarda olan harfler süreç içinde Latince harflerle buluştu. İnsanın doyumsuz öğrenme tutkusu insanlığı yeni arayışlara yöneltti.
Sonuç felsefe ve bilimin doğuşu gerçekleşti. Bilim adamı Rene Descartes’in düşünüyorum öyleyse varım fikri ile felsefenin başlangıcını oluşturuyordu, Galileu’da aslında uzayın sırrını çözen adamdır. Dünya dönüyor demişti ama büyük keşifçi bilgi taşımanın bedelini nerdeyse canı ile ödüyordu.
Felsefe konuşulduğu zaman ilk akla Anadolu uygarlığı gelir. Yazının eski Sümerlerden geldiği bilinir.
Napolyon, işgal ettiği eski Mısır’da piramitler ve krallar mezarlığını gezerken yakınlarına; Bakın bastığınız bu topraklarda çok büyük medeniyetler yaşanmıştır, dikkat edin, diye uyarmıştı.
Bu nedenle Paris’teki Louvre Müzesine taşıdı.
Aslında zengin Anadolu uygarlığı Tarsus felsefe okulu ile başlar. Öyle ki dönemine göre bölgenin en gelişmiş üniversitesi sayılır. Örneğin zengin akademik ve gelişmiş bir üniversite idi.
Öğretim üyeleri Sokrat, Eflatun, Aristo ilk akla gelenlerdir mesela aydınlanma çağı Atina’dan sonra Tarsus kaynaklıdır.
Fakat antik çağ Antakya eski adı Antonic neden pek anılmıyor? Roma İmparatoru Sezar’ın ölümünden sonra İmparatorluk ikiye ayrılır.
Batı Roma, Doğu Roma ise tarihsel eski adı eski Antonic’tir. (Antakya)
Öyle ki Sezar, Mısırlı günlerinde İskenderiye kütüphanesini yaktırdı. Mısır kraliçesi Kleopatra sarayda Sezar’ın üstüne yürüyerek barbar Romalılar diye haykırdı.
Peki İskenderiye kütüphanesi yanarken kütüphaneden kurtarılan kitaplar nereye taşındı. Eski Antakya şimdiki Kurtuluş Caddesi o zaman ki Heredot caddesindeki kütüphaneye taşındı.
Antik çağda Antakya’da felsefe akademi okulu vardı. Kentte bilim eğiti yapılırdı.
Atina’da yapılan olimpiyat oyunları Roma’dan sonra eski Antakya’da yapılırdı.
Peki felsefe kültürün neresinde diyoruz. Felsefe bilgilenme sorunu, soru sorma, tartışma ve sonuca varmadır. Platon asırlar öncesi şöyle diyordu; Yaşamak istediğin dünyanın insanı ol, yani olmadığın dünyanın insanı olma.
Platon devam ediyor, sadece bir iyi bilge ve sadece bir kötü bilge yani cehalet vardı. Yönetilmek istemiyorsan yönetmeyi öğren, gerçeği bilmek istiyorsan geleceğe bak!..
Sokrat ile devam edelim: Bildiğim bir şey var o da bir şey bilmediğimdir.
Günümüz dönemine yakın da Einstein’ın sözlerine bakalım: Öğrenmeyi bıraktığınızda ölmeye başlarsınız.
1940 yılları 2. Dünya savaşı bütün hızıyla devam etmekte Paris düştü. Türkiye’de ekonomik sıkıntı yaşanmakta, Başbakan Şükrü Saraçoğlu Cumhurbaşkanı ismet İnönü’yü ziyaret eder. Başbakan Saraçoğlu İsmet İnönü’ye;
Paşam bütçede açık var. Okullarda kesinti yapalım mı? Başta köy enstitülerinden.
Cumhurbaşkanı İsmet İnönü Başbakan’a; Ekmekten kesinti yaparız ama eğitimden asla!. diye cevap verir.
Köy enstitülerin genel müdürü İsmail Hakkı Tonguç Okullara gönderdiği genelgede “Öğrencilere gazete okutun, radyo dinletin ki okudukları ve duyduklarını tartışsınlar.
Politika nedir? Bilgi sahibi olmak ve aynı zamanda bilgilendirmektir. Çoğul anlam olarak geniş bir dünya insanlarıyla iletişim kurmak yani evrenselliğe ulaşmaktır.
Genç Cumhuriyetin yoksul yıllarında Ankara’yı üniversitelerle kuşatması en önemli olarak dil, tarih ve coğrafya kapısında ne yazıyor: Hayatta en hakiki mürşit ilimdir.
Hitler Almanya’sı neden Londra Kütüphanesi Oxford’u bombalattı. Nazizm’in hedefi felsefe idi.
İlkokul yıllarımızda, Ortaokul yada Lise talebeleri ceplerinde varlık kitap yayınlarının küçük cep kitapları vardı. Sokrat’ın savunması vardı.
Aristo’nun Hemores, Troya ve İlyada kitapları vardı. O yıllarda İskenderun Cumhuriyet meydanında okuyucular kitapevi önünde İstanbul gazetelerini getiren uçağı beklerdi. Bu okuyucular arasında biz de vardık. Okuyucular beklenti içinde okudukları kitapları tartışırlardı. Acaba, büyük üstad Yaşar Kemal’in deyimiyle, “nereye gitti bu güzel insanlar”.
Ne zaman felsefe konuşulsa yaratıcı bilim adamlarını hatırlarız.
Yıllar önce ne zaman Ankara’ya gitsem ilk uğrak yerim Ankara Zafer Çarşısında kitap evleri idi. Bir gün kitapçı da bir kitap dikkatimi çekti. George Politzer’in Felsefenin Temel İlkeleri kitabını almıştım. Bu eser inanılmaz denecek şekilde ufkumuzu ileri aşamaya taşıdı.
Kitabın önsözünde bir cümle var; “George Politzer Her şeyden önce gülüştür” yani yeniliğin gülüşü. Eski dünyanın güçleriyle alay etmektir.
Bilim adamı unutulmaz Server Tanilli, yakın tarihi yüz akıyla evrensel yeniliklere taşıdı. Bizlerin önüne bilimi koydu tıpkı alfabeyi öğrendiğimiz gibi aydınlara çağrı yaptı. Gerçek aydın çağından sorumludur.
Ama sayın Tanilli, kendini aşarak tanık olmayı değil sanık olmayı seçti. Bizleri aydınlanma çağına getiren bu ölümsüz dava adamlarını selamlıyoruz.