"Şiddet, sömürü nereye kadar? Feminist isyan yıkana kadar."
Son günlerde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun tutuklanması ile başlayan sokak eylemlerinden manşetlere şiddet görüntüleri yansıdı. Haklarına, iradesine, kentlerine, demokrasiye sahip çıkmaya çalışan kadınlar, polisin ve devlet görevlilerinin cinsel şiddetine, kötü muamelesine maruz kaldı. Kadın şiddete uğradığında korumakla yükümlü devlet kurumları bizzat şiddetin faili oldu. Şiddete maruz kalan kadınları muayene eden sağlık kuruluşları raporlamak istemedi. Anayasal hak olan sokak hareketi hakların ihlal edildiği bir mecraya dönüştü.
Gözaltında, hapishanede usulsüz çıplak arama, cinsel işkencedir. Devlet yetkililerinin ve kolluğun şiddetin tarafı olma halini meşrulaştırması kabul edilemez. Kamuoyunda düzeni sağlama adına rutin uygulama algısı yaratılarak geçiştirilemez. Kötü muamele, cinsel şiddet tehdidi, çıplak arama işkence ve kötü muamele yasağına aykırıdır. Anayasanın 17. Maddesi ile güvence altına alınmıştır. Siyasi iktidar kadınları ve LGBTİ+ları bedenleri, kimlikleri üzerinden aşağılamak, sindirmek için yapıyorlar. Ahlak bekçiliği yapanların nerede durduğuna ve ne yaptığına hepimiz tanığız. Tanıklığımızla diyoruz ki, utanması gereken sizlersiniz.
Kadınlar erkek-devlet şiddetine karşı sokakta şiddetsiz bir dünya şiarıyla direnmeye, dayanışmayı büyütmeye devam ediyor. Feminist hareket mücadeleyi sadece kadın hakları çerçevesinde şekillendirmiyor. Aynı zamanda tek adam rejiminin otoritesine karşı özgürleşme hareketi olarak ele alıyor. Sokaklardan atılan 'laikçi özgürlük bizim' sloganı tam da bunu karşılıyor. Kadın haklarının yanı sıra eşit temsiliyet, eşit yurttaşlık, laiklik, ifade özgürlüğü, yeşil dünya alanlarında da haklar talep ediyor. Demokratik bir cephe oluşturarak yeni bir yaşamı inşa etmek istiyor. Kadın hareketi diğer toplumsal muhalefetten farklı olarak politik, ırksal, dinsel ayrımları gözetmeden tek ses olabiliyor. Kimi zaman bir kadın katliamın da kimi zaman kanuni haklarından birinin elinden alınmasına karşı birlik olabiliyor. Kamusal alanda siyasi iktidarın söylemleri sorgulanır hale geldikçe, kadın hareketi kitlesel bir direnişe dönüşüyor. Kadınlar birbirinden güç almayı öğrendi. Örgütlü olsun olmasın bir araya gelip her türlü sömürüye karşı tek ses olabiliyor.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun gözaltına alınması ile başlayan protestolar özgür kadının iktidar üzerinde kurduğu baskının da göstergesi oldu. Cinsiyetçi söylemlere, cinsiyete dayalı şiddete rağmen kadınlar sözünü söylemeye devam etti. Erkek egemen mücadele biçimleri yeniden şekillendirildi. Kadın hareketinin dönüştürücü gücü bir kez daha pratik deneyim kazandı. Biz savaşın, yoksulluğun, cinsiyet eşitsizliğinin ve muhafazakâr politikaların yarattığı kadın katliamlarını biliyoruz. İfade özgürlüğü anayasal hak iken haklarını ifade edenlerin tutuklandığını ve şiddete maruz kaldığını biliyoruz. Kadın emeğinin güvencesiz iş koşullarında sömürüldüğünü de biliyoruz. Kadını kamusal alanın dışına itmeye çalışan ataerkil politikalara, kadına şiddetin meşrulaştırılmasına da tanığız. Ama biz kadınların dönüştürücü gücüne ve ısrarına da tanığız. O yüzden bir kez daha tekrar etmekte fayda var: Şiddet, sömürü nereye kadar, feminist isyan yıkana kadar.