Trump’ın ABD’ye ihraç edilecek malların gümrük vergilerini yükselterek rakiplerine karşı ticaret savaşını başlatmış oldu.
Elbette buna karşı diğer emperyalist devletlerin misillemesi gecikmedi. Onlar da başta Çin olmak üzere karşı atağa geçerek ABD mallarının kendi ülkelerine girişteki gümrük vergilerini yükselttiler. Emperyalist kapitalist tekellerin dünyayı ahtapot gibi sardığı bir çağda ve emperyalizmin yayılma ve egemenlik peşinde olduğu bir zamanda serbest rekabetçi dönemin önlemlerine dönmek ABD emperyalizmini ve elbette diğerlerini de kurtarmayacaktır.
Kapitalizmin serbest rekabetçi döneminden farklı olarak bugün dünyada emperyalistler tarafından işgal edilmemiş toprak parçası kalmadığından emperyalist tekeller, pazar alanlarını ve sermaye ihraç edeceği alanları birbirlerinden kapmaya çalışıyorlar. Yeniden gümrük duvarları örmek, tüm dünyayı ele geçirmeye çalışan tekellerin çıkarına olmayan ve onların serbestçe yayılmasının önünde engeldir. Trump’ın böyle önlem almasına yabancı ülke kaynaklı tekellerin, özellikle Çin kaynaklı, ABD pazarına egemen olmaya başlaması neden olmuştur.
Dünya pazarında gerileyen ABD tekellerinin hiç olmazsa kendi pazarını kaptırmamak anlayışı (hepsi olmayabilir) Trump’ı böyle karar almaya itmiştir. Elindeki Pazar alanlarını Çin’e kaptıran ABD’nin yeni ticaret alanlarına ihtiyacı var. Donald Trump’ın Kanada, Grönland ve Panama Kanalı gibi stratejik bölgeleri ABD'ye katmak istemesi de bundandır. Emperyalist ülkelerde siyasetçilerin tekellerden bağımsız karar alamayacakları göz önünde bulundurulmalıdır. Kapitalizm en yüksek aşaması olan emperyalizm çağına girdiğini yüz yıl önce Lenin söyledi. Kapitalizmin daha önceleri on yılda bir yaşadığı dönemsel ekonomik krizler, yaşlı emperyalizm, yaşamının sonuna yaklaşırken giderek krizleri sıklaşmış ve bugün devamlı kriz haline dönüşmüştür.
İşçi ve emekçiler bu olanları bir film şeridi gibi izliyor olabilirler. Ama şunu unutmamalılar ki emperyalizmin yarattığı devasa sistem çökerken ortaya çıkan fırtına bütün üretim güçlerine ve özellikle de işçi sınıfına büyük zararlar verecektir. Bunun işaretini Trump başkanlığa geldikten kısa süre sonra verdi ve 25 bin kamu çalışanını işten çıkardı. ABD kentlerinde sokaklar protestocularla doldu. Ama işçi sınıfının üretim alanlarındaki örgütlü gücü olmadan sokak eylemleri tek başına işçi ve emekçileri kurtaracak bir devrime yol açmaz.
Bugünlerde ülkemiz sokaklarını dolduran kalabalıklar da “seçim gelecek, her şey çok güzel olacak” hedefine kendilerini kaptırmış olabilirler. Ekonomisi bizim gibi büyük oranda ithalata bağlı ülkeler elbette bu yüksek gümrük vergisinden etkileneceklerdir. Bu nedenle enflasyon artacak ama işçi ve emekçilerin alım gücü aynı oranda artmayacağı için yoksulluk artacak.
Alım gücü düşen işçi ve emekçiler piyasaya sürülen malları alamayacaklar bu da önce küçük işyerlerinin sonra diğer işyerlerinin kapanmasına ve işçi çıkarmalarına neden olacak. İktidara talip olan ve en yüksek oyu alan CHP kendi cumhurbaşkanı adayını hapisten kurtarma ve erken seçimle iktidara gelme peşinde…
Baskılardan yılıp özgür yaşamak isteyen öğrencileri, maaşlarına zam bekleyen emeklileri ve geçinemeyen, ev kirası veremeyen insanların sokağa çıkmasını fırsata çevirip erken seçime gitmek ve iktidar olmak istemektedir. Ama sokağa çıkan kitlelerin beklentilerine nasıl çözüm bulacağına dair ortada bir plan gözükmemektedir. Kiraları indirecek midir? Haksız kazançlardan servet yapanlardan bu haksız servetleri alınıp işçi ve emekçilere harcanacak mıdır? İşçi ve emekçiler özgürce sendikalaşacak ve yasaksız grev hakkı kullanacak mıdır? Belli değil. İşsizlik ortadan kaldırılıp halkın alım gücü artırılacak mıdır? İşçi ve emekçiler için demokrasi nasıl olacaktır? Kent konseyleri yerel yönetimler tarafından bir karar organına dönüştürülecek midir? Bunlara dair çözüm yolları ortada yoktur.
İşçiler, gelecek işsizlik ve pahalılık fırtınasına bürokrat sendikacılarla karşı duramazlar. Bir an önce kendi sınıf sendikalarını oluşturup dayanışma ve genel grev hazırlığı yapmalılar. Siyasi partiler de kapitalist sistem gibi ömrünü doldururken aldıkları kararlarla dünyaya verdikleri zararlar da ortadadır. Bu yüzden işçi sınıfı düşüncelerini bulanıklaştıran ve sınıfı siyasi ayrımlarla bölen partilere güvenemez. Sokak eylemleri egemen sınıflar için her zaman bastırabilecekleri açık hedeflerdir. İşçi sınıfının üretimden gelen gücü egemen sınıfların en yok edici silahlarından daha etkindir. İşçi sınıfı, zincirleme grev reaksiyonlarının sınıfın enerjisini açığa çıkaran ve önüne geçilemez büyük bir güç olduğunun farkına varmalıdır.