Meral Tabakoğlu TOKSOY


Gitmesinler Artık!

Meral Tabakoğlu TOKSOY


Hayattaki en değerli varlığınız nedir diye sorsalar, çocuk sahibi olan herkes çocuklarım diyecektir. Ondan sonra ailemizin diğer üyeleri gelir. Hiçbirimiz ailemizi seçemiyoruz ama ne olursa olsun onlardan kopmak da istemeyiz. Koptuğumuz zaman ise en önemli uzvumuzu kaybetmiş gibi yalpalar, yarım hissederiz.

“Ağaç dalı ile gürler” atasözü, aileden aldığımız güce dikkat çeken anlamlı bir sözdür. Ne yazık ki ülkemde ağaçların dalları uzak diyarlara, gurbetlere savrulur oldu. Oralarda yeşerip kök salarken, çoğunun kalbi vatanında atsa bile daha iyi bir gelecek uğruna doydukları ülkeyi vatan ediniyorlar. Bu gidişatın (Aslında gitmeyişin) kaygı verici boyutlara ulaşmasına rağmen, ilgililerin beka meselesi olarak kabul etmemesi bir yana, gidenlerle ilgili sarf ettikleri sözler hafızamızdan silinmedi.

Bin bir zahmetle büyüttüğümüz çocuklarımız, bu söylemlerle değersizleştirilip, açlık sınırının altında kalan asgari ücrete layık görülüyor.

Milyonlarca mülteciyi barındıran bir ülke, öz evlatlarına sahip çıkmamanın faturasını günün sonunda nasıl ödeyeceğinden habersiz, bildiğini okumaktan geri durmazken, alanında üstün başarı gösteren gençlerimiz birer ikişer doğup büyüdüğü vatanı terk ediyor. Arkalarından gelen, henüz eğitimini tamamlamayan gençlerin çoğu da yurt dışı planları yapıyor.

Hayat pahalılığı ülkemizin her yanını etkilerken, bazı yerlerde etkisini kat kat arttırıyor. Bunların başında da İstanbul geliyor.

Başı İstanbul’un çektiği büyük şehirlerde yaşamak çileden farksız oldu. Çalışan kesimin uzamak yerine kısaldığı, kiraya ve faturalara çalışır hale geldiği, gittikçe kötüleşen ekonominin etkisiyle, gençlerin en büyük hayali kapağı yurt dışına atmak oldu. 

Bunların arasına ne yazık ki oğlum da katıldı… Benim isteksiz oluşum, onun adına mutlu olmadığım anlamına geliyormuş ve bu anlaşılır bir şey değilmiş… Abisi için bu iyi bir başlangıç olabilirmiş. (Küçük oğlumun düşüncesi bu)

Bir annenin çocuğunun mutluluğu ile mutlu olmamasının mümkün olmadığını demek ki bilmiyorlar. Bunu bu güne kadar fark etmemiş olmaları olası değil. O yüzden gelişigüzel söylenmiş bir söz olarak değerlendiriyorum.

Karmakarışık duygular içerisindeyim ve bu hislerimi tam olarak kendime bile izah edemezken, konunun duygusal yanının ağır basıyor olması anlaşılabilir bir durum değil mi?

Zaten şimdi de uzaktaymış, yurt dışına gitmek Hatay’dan İstanbul’a gitmekten daha kolaymış, istediğimiz vakit çıkıp gidermişiz… ( Yaşımızın giderek küçüldüğünü düşünüyorlar sanırım) 

Mecburiyetten almış olduğu karara kendini alıştırmaya çalıştığını biliyorum. Yurt dışında çalışmak istemediğini de… Benim içimi burkan asıl mevzu da bu değil mi zaten…

Ne diyeyim, vebali günahı sebep olanlara olsun.

Belki küçük oğlum gibi çoğu kişi de benim düşüncemi yersiz bulabilir ama yersiz de olsa hislerimi saklayamıyorum.
Şu üç günlük dünyanın üçüncü günlerindeyiz artık. sevdiklerinle bir arada olmaktan daha güzel ne olabilir… Gel gör ki bir de hayatın ve bu ülkenin gerçekleri var… 

Biz çocuklarımıza yaşamak istedikleri, hayallerini gerçekleştirebilecekleri, evlenmekten, çocuk yapmaktan korkmayacakları, kaygısızca, huzurla yaşayacakları bir ülkeyi neden inşa edemedik. Oysa öyle bir ülkenin temelini Mustafa Kemal Atatürk atmış ve bizlere emanet etmemiş miydi?

Umuyorum ki kalanlar bu düzeni değiştirecek ve gidenler de koşarak geri dönecekler…