Nisan ayının ortasında Kleopatra´nın gül diyarı Gülcihan´daydık. Kumsalı adımladık, hala kendi adıyla anılan tepeye kadar uzandık. 400 gemiyle taşınan kumdan geriye kalan küçük tepeye…
Arsuz, 2014 yerel seçimlerinde Karaağaç´a kadar uzanan yeni coğrafyasıyla bölgenin çok merkezli tek ilçesi ünvanını koruyor sanırım. Her bir eski belde, kendi başına bir yaşam ve çekim merkezi yani. Bu beraberinde ortak bir Arsuz kent kimliği arayışına farklı yorum getirse de tarihin izini sürerek, tarihiyle birlikte bir ortak kent kültürüne ulaşılabilir mi?
Arsuz´un geçmişine ışık tutan Konacık Sütunlu Limanı, kazı çalışmalarında gün yüzüne çıkarılan ikisi Hitit dönemine, biri de Roma dönemine ait Steller, Hacıahmetli´deki kaya mezarları, Roma dönemine ait olan Arsuz Kalesi, Arpaçiftlik Mahallesi´ndeki kazı çalışmalarında bulunan 6. Yüzyıla ait olduğu belirtilen Kutsal Havariler Kilisesi, tarihi Paşa Çeşmesi, Mısır´dan taşıtılan Kleopatra´yı iyileştiren kumsalıyla bilinen Gülcihan Plajı, Meryem Ana Havuzu – Seydi, Kurtbağı´ndaki Yanan Kayalar, tarihi Akıncı Burnu Deniz Feneri, Arsuz´a özgü cumbalı ve iç avlulu tarihi evler, Aziz Maryo Hanna Kilisesi, İskender Sayek Kültür Evi, bir doğa harikası Arabın Gölü, 3. derece sit alanı olarak belirlenmiş bölgedeki dar sokaklar…
ÇEKÜL Vakfına Arsuz Belediyesi tarafından 2016´da sunulan rapordaki bu zenginlik ve çok merkezli kent yapılanması içinde yolunuzu bir noktaya, Gülcihan´a düşürmenizi öneririm.
Isfahan´dan rivayete göre güllerin, Mısır´dan ince sarı kumların taşıtılarak bugün de güneşin sıcaklığını içine hapseden, şifa ve sağlık kaynağı kumsalıyla Gülcihan, tarihin izini sürerek günümüzde çekim noktasına kavuşturulabilecek bir sorumluluk alanı olarak çıkıyor karşımıza. Tarihi adımlayarak ikinci soruma yanıt arıyorum: Gülleri, kumsalı, ağırladığı tarihi şahsiyetleri Kleopatra ve Antonyus ile Gülcihan´ı ilmek ilmek, boncuk boncuk örmek mümkün mü?
Arsuz´da bir tasarım çalışma grubu, bu sorunun cevabını oluşturacak çalışmayı, atölye düzeyinde başlattı bile. Arsuz´un güllerini, Kleopatra´nın takılarını, Arsuz´un o çok kültürlü yapısını milim milim örerken üzerine serpilen altın rengi ve parıltısıyla, o şifa kaynağı kumla tamamlıyor.
Bir grup gönüllünün sosyal sorumlulukla da önüne koyduğu bu bakış ve çaba, ancak destek ve motivasyonla sürdürülebilir. Atölye ekibi, projelerinin Arsuz Kaymakamlığı ve Arsuz Belediyesinin yanı sıra EXPO Hatay´a dönük olarak Hatay Büyükşehir Belediyesi ya da DOĞAKA tarafından da desteklenmesini bekliyor.
Bu proje ile Kleopatra´nın Gülcihan sahil şeridinde adını verdiği kum tepesinden, altın sarısı kum tanelerinin geldiği Mısır kıyılarına uzanır mı bilemem ama gazeteci arkadaşımız A.Vasi Köse´nin çağrısına ben de katılıyorum: “Gül, en sevgiliye gönderilecek muhteşem bir armağandır. Her gün sevdiğinize, en sevgiliye bir gül gönderin ve Antonyus´un Cleopatra´ya olan tutkusunu anımsayın… İster sevgilinizi, ister sevdiklerinizi mutlaka Gülcihan sahillerine getirin. Bu sahillerdeki güzelliği yaşayın.”
Vasi Köse´nin çağrısı son soruyu da beraberinde getirdi: Sadece Gülcihan değil, kültürel çeşitliliğin çekim oluşturduğu Arsuz, altyapısıyla buna hazır mı, nereden başlamalı?
Küçük bir ekip kanat çırpıyor. Kentin tarihsel kimliğinin bütün olarak projelendirilerek yaşam bulması ise bakanlık, dolayısıyla devlet desteğini bekliyor. Bir alıntı da yine 2016´lardan, bu derginin yazarı Nesrin Topaloğlu´ndan: Tarihi kimliği inşa edilmemiş bir şehre devlet ne kadar hizmet yaparsa yapsın içini dolduramaz.