Nurullah ER


Güneşin Kalbindeki Şehir

Nurullah ER


Antalya güneşin kalbindeki şehir olarak bilinir.
Turizmin başkenti denir.
Bu ve benzeri yönleriyle bende çok merak ederdim.
20 Ekim’de Antalya’daydım.
Karayolunu özendirici tüm seferberlik yapılmış, yollar genişletilmiş, köprüler kurulmuş, tüneller açılmış olsa da araç trafiği yine de doyumsuz kapitalistler gibi bakınıyordu.
Alanya’yı geçtikten sonra dağların eteğinde yamaçlardaki, plastik ve cam kaplı muz seraları sanki doğaya bir yorgunluk veriyor; denizi, güneşi, ormanı esir almış gibi görülüyordu.
Kıyılardaki otel tarlaları denize nazır karaya oturmuş büyük bir beton gemiyi andırıyor, içerleri gölgeliyordu.
On gün kaldım.
Kaldığım süre içerisinde tarihi yerleri, plajları, parkları, doğa güzelliklerini, çarşıyı görmeye çalıştım. 
Emekli maaşıyla beş yıldızlı otellerde kalacak halim yoktu ya! Bizimki hısım akraba misafirliği, eş dost ziyareti.
Antalya; Akdeniz’in kıyısında, Torosların eteğinde güneşin sanki kalbinde olan bir şehirdi.
Sabahın maviliği, öğlenin yeşilliği, gün batımının kızıllığını omuzunda taşır gibi dolanırsın, buram buram tarih yaşarsın, güneşi solursun, deniz kokarsın...
Taşında, toprağında, rüzgarında, ağacında, denizinde geçmişin yankısını duyarsın.
Kaleiçi’nin dar sokaklarında yürürken, Konyaaltı sahilinde gezinirken, Perge Antik tiyatro sahnesinde tiyatro seyreder gibi bakınırken, Alanya kalesinin surlarında dolanırken bir ayak sesi duyarsın. Antik çağ uygarlıklarının, Roma’nın, Selçuklu’nun, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e giden yolda; bastığın topraklara, tarihin taşlarına, kapı tokmaklarına sinmiş cın cın öten sestir o ses...
Antalya güzelliklerinin yanı sıra hafızalarda yer etmiş bu seslerle daha da güzelleşiyor. Sadece turizmin parlak yüzüyle değil. Seralarda sabahın ilk ışıklarıyla işe koyulan kadınların, güneşte terleyen işçilerin, yorgun balıkçıların, otel çalışanı gençlerin sessiz emekleriyle ayakta duruyor.
Güneşin altında bir gölge vardır, o gölge alın terinin sessiz onurudur.
Bugün Antalya hızla büyüyen binalar arasında nefes arıyor, doğa betonun baskısı altında sesini duyurmaya çalışıyor.
Bir yandan parlayan oteller, otellerde şaşaalı yaşantı, yeme içme... Durmadan inip kalkan, turist getirip götüren uçaklar...
Bir yanda böylesi yaşantıya hizmet veren asgari ücretli gençler, yoksul evler...
Antalya dengesini güzelliğinde bulduğu kadar, doğayla insanların geçmişle kurduğu uyumda, emekte de bulmalıdır.
Güzellik fark edilince yaşanmalıdır.
Antalya, bir tatil kartposterlerinden ibaret değildir. O, bir direnişin, bir emeğin, umudun adıdır.
Güneşin kalbinde parlayan bu şehir bizden yalnızca bir şey ister. 
Onu gerçekte görmek.