Geçmiş mirasımız, gelecek umudumuzdur.
Ya bu günümüz?
O da umudumuz olsun.
Fakirin ekmeği ya!
Yiye yiye doyamadığımız...
Yaşamak bir zaman meselesi.
Su gibi akar gider.
Ardından yetişemezsin, arka da kalanı göremezsin, yarın ne olacak bilemezsin, günün nasıl geçtiğini fark edemezsin.
Dünya telaşıdır, başını kaşıyacak zaman bulamazsın.
İçinde yaşadığımız dünyayla, içindeki dünyanın arasında çırpınıp duruyoruz.
Dünyaya doğmak, büyümek, yaşamak ve ölmek gittikçe zorlaşıyor.
Yaşam bilincinde olan herkes için iyi bir hayat ve güzel bir son dilekleri her zaman umuttur. Ne var ki yaşadığımız zamandan geçerken ağırlığı ve sertliği altında eziliyoruz.
Yeryüzü, gökyüzü hepten gri.
Hani güneşli günler, mutlu yarınlar vardı?
O, şarkılarda kaldı!
Bir sabah kalkıp pencereyi açtığınızda karşınızda gördüğünüz ağaçlar yok. İş makinaları dolanıyor, betonlar dökülüyor, binalar yükseliyor, maden arama adına ormanlar yok ediliyor, HES adına dereler bağlanıyor. Yaşlıca bir kadın, zeytini, çamı kucaklıyor, ağacımı kestirmem, zeytinimi, suyumu vermem diyerek çığlık atıyor. Tüm köylüler aynı duygu yüküyle, gelecek kaygısıyla destekliyor, geçmişe vefa, geleceğe sefa diyor.
Ne var ki orada ne geçmiş ne gelecek var.
Günü yaşayacaklar için rant var.
Ya televizyon haberleri?
Bebek ölümleri, kadın cinayetleri, çocuklara yapılan cinsel tacizler...
Emeklinin hüznü, yalnızlığı, çalışanın çaresizliği, öğrencinin sahipsizliği, köylünün perişanlığı...
Fakirlik yoksulluk, pazarın cep yaktığı günler, pazar artığını toplayan yoksullar, kredi kartını ödeyemeyenler, kışın çekilmez kahrı... Say say bitmez.
Onlar kanıksadığımız haberler.
İt ürür, kervan yürür.
Bir umut peşinde olsak ta günü zor yaşıyoruz. Bir girdabın içinden çıkmak için çırpınıp duruyoruz. Çıkış olacak mı? Bu mümkün mü? Ne kadar sürecek? Çok mu umutsuzuz? Sorularını arka arkaya sıralıyoruz...
Bizim gibi gündemi günden güne kanayan yaralarla dolu bir ülkede romantik bir pencereden bakmak, gerçek bir yaşam kurmak, insan gibi yaşamak zor görülüyor.