Genel kültür yeni insana geçiş demektir. Örneğin felsefeciler okunan bir kitabın insanın dünyasını değiştirdiğini söyler. Aslında edebiyat felsefeden beslendi. Tüm sanat alanlarında tiyatro, opera ve müzik ve sinema insanı uygar dünyaya taşıyan genel kültürü oluşturur.
Geçtiğimiz günlerde film arşivlerimden dvd de kayıtlı unutulmaz Muhsin Bey filmini izledim. Filmin konusu beni olağanüstü etkiledi. Filmin başrollerini Şener Şen ve Uğur Yücel gibi olağanüstü yetenekli oyuncular paylaşıyor.
Muhsin Bey filmini yıllar önce belediye binasının karşısında yer alan Site sinemasında izledim, konusu dostluğu ve ihaneti anlatıyor.
Filmin başlangıcında eşsiz sanatçı Müzeyyen Senar bestekar Sadi Hoşses’in ölümsüz eseri olan ‘Ağlamakla, inlemekle ömrüm gelip geçiyor’ şarkısını söylüyor. Yıllar önce gramofonda şarkıyı taş plakta dinlerdim. Bu klasik eserler beni hep etkiledi.
1956 yılında bir kaza neticesi taş plaklar kırıldığında çok üzülmüştüm. 1960 yılında annemle İstanbul’a giderek bu plağı sahaflarda tüm aramama bulamadım. Seneler sonra Muhsin Bey filmini televizyondan dvd’ye çekerek kayıt ettim. Özellikle filmin başında Muhsin Bey rüyasında Müzeyyen Senar’ı sahnede dinler. Sonra kalkıp balkondaki çiçekleri sularken pikapta Safiye Ayla’nın ‘Ah bu gönül şarkıları’ çalıyor ve çiçekleri ile konuşacak kadar duygulanıyor.
Arabesk denen bir müzik türü bir ara çok moda olmuştu;‘Ben doğarken ölmüşüm’ şarkısı ile içimizdeki yaşam sevgisini yok ediyor. Nasıl unuturuz eşsiz bestekar Münir Nurettin Selçuk’un söylediği ve Yahya Kemal’in bestesi olan ‘Dönülmez akşamın ufkundayız’ şarkısını ya da ‘Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın’ gibi ölümsüz eserleri.
Bir gün İstanbul Park Otel’de yaşayan şair Yahya Kemal’i ziyaret eden Münir Nurettin; Hocam bir eserinizi besteledim der ve okur ’Çepçevre bahar içinde bir yer gördüm, Ferhat ile Şirin’i beraber gördüm’ . Besteden çok etkilenen Yahya Kemal bu eseri sizden başkası okumasın lütfen şarkıyı bozabilir tek kelime ile mükemmel okudunuz der. Münir Nurettin şöhret olduğu yıllarda Kahire’de ve Paris’te konserler verdi. Ama bir gün olsun halktan kopmadı.
Genelde sinema önemlidir ve 7.sanat olarak anılır. Avrupa’da şehirlerin merkezi yerlerinde sinematikler var. Örneğin Avrupa’nın pek çok şehrinde sinema tarihinin önemli filmleri dönüşümlü olarak gösterilir. Almanya’da bulunduğum 1974 yılında Bremen şehrindeki sinematikte 1925 yapımı sessiz film olan Roman Navoro ‘nun Ben Hur filmini izledim.
Çocukluk yıllarımda Kırıkhan Halk Evinde 1951 yılında Fransız kraliçesi Marie Antaionette’in yaşamı ile ilgili filmi izledim. 1789 yeniliğini bu klasik film ile öğrendim. 14 yaşında olmama rağmen filmin konusu beni çok etkiledi ve bir Fransız yazarın Marie Antoinette kitabını satın aldım. Filmde Bastil yürüyüşü sonucu sarayın önüne gelen halk ‘Açız ekmek bulamıyoruz’ diye bağırınca, halka, kraliçe ’Ekmek bulamıyorsanız pasta yiyin’ dediğinde insanlar galeyana gelir ve kraliçeye hakaret eden sözler sarf eder. Marie Antoinette aslında Avusturya kraliyet ailesindendir.
Çok ilginç Marie Antoinette aşırı derecede gururluydu. Ölüme giderken cellat ‘Metin olun kraliçem’ dediğinde, kraliçe ‘Kes sesini küstah ne yapacağımı senden mi öğreneceğim’ der.
Elia Kazan Amerikan sinemasının önemli bir yönetmeni. Filmleri genelde politik ve klasik. Fakat geçmişte soğuk savaş döneminde sol kimlikli aydın kişileri 1950 yılında Mc Carty döneminde ihbar etti. Birçok sanatçı bu yüzden işsiz kaldı ve intihar etti. Acılı ve zor bir süreç yaşandı.
Elia Kazan’ın bu ihaneti aradan yıllar geçmesine rağmen unutulmadı. Fakat yılar sonra unutulmaz oyuncu Marlon Brando ile yaptığı Rıhtımlar Üstünde filmi ile geçmişte yaptığı ihanet için aydınlardan adeta özür diledi. Geçmişte yaptığım yanlışı isteyerek yapmadım mesajını vermeye çalıştı.
Aydınlardan özür dilemesine rağmen geçtiğimiz yıllarda Elia Kazan’a ölmeden önce sinemaya yaptığı hizmetlerden dolayı verilecek onur ödülünü salonda bulunan aydın sanatçılar protesto ettiler ve salonu terk ettiler.
Sanat öğreticidir, 12 Eylül döneminde aydınlar dilekçesine imza atan Fikret Hakan dilekçeden imzasını çekti. Sonuç, sanatçı her şeye rağmen çağına karşı sorumludur tıpkı Dostoyevski gibi. Dostoyevski yazdığı kitaplardan dolayı Çarlık Rusya’sında ölüme mahkum edildi fakat son anda Çar tarafından affedildi.
Çarli Çaplin Amerikan sinemasının tanınmış oyuncusu olmasına rağmen kapital sistemi eleştirdiği için McCarty döneminde yargılandı. Ancak o mahkemeye gitmeyi ret etti ve memleketi İngiltere’ye dönme kararı aldı. New York’tan Londra’ya gemi ile dönerken gazetecilere verdiği demeçte; ’Benim için Amerikan rüyası bitmiştir. Hollywood soğuk savaşa teslim oldu’ der.
Evet aslında Muhsin Bey filmi bizlere dostluğu ve ihaneti anlatan güzel bir yapım.