I.Dünya Savaşı sonucu yapılan Mondros Antlaşması gereği paylaşılan Anadolu toprağı içinde Çukurova bölgesi Fransızların payına düşmüştü.
Halk perişan, şaşkın, çaresiz, yoksuldu.
Savaşa katılanların büyük kısmı evlerine dönememişti. Çoğu ya şehit düşmüş ya da esir alınmışlardı.
11 Aralık 1918’de Fransızlar Dörtyol’a girdiler. Ermeni milisleri öndeydi.
Girdikleri yeri yağmalıyor, karşı koyanı ya öldürüyor ya da tutuklanıyor, işkence ediliyor, kadınlar tecavüze uğruyordu.
Fransızlar Dörtyol’un içinde herhangi bir direnişle karşılaşmamışlar, kasabayı teslim almışlardı. Elini kolunu sallaya sallaya köylere yöneldiler. Özerli’yi geçip, Karakise köyüne girdiler. Köy, Amanos dağlarının eteklerinde bir köydü. Köy boştu. Köylüler, sıranın kendilerine geleceğini anlayınca silahlarını, kesici aletlerini, yiyeceklerini alarak ailece dağlara çekilmişlerdi. Silahlı grup pusudaydı. Köyün boş olması, Fransız askerlerini ve Ermeni güçlerini daha da rahatlatmış, köyün arkasına dağın eteklerine doğru yöneldiler. Dereyi geçip ilerlerken, pusuda bulunan köylüler atış menziline girdiklerini görünce Mehmet Çavuş tetiğe bastı. Böylesi bir karşı koyuş şaşkına çevirince, Fransız güçleri de silahla karşılık verdiler. Uzunca çatışma yaşandı. Fransızlar baktı olacak değil, geri çekilerek Dörtyol’a döndüler. On beş ölü vermişlerdi. Köylülerden de şehit vardı.
Bu direniş, Mehmet Çavuş önderliğinde Anadolu toprakları sahipsiz değildir diyerek halkın karşı koyuşudur, bağımsızlık direnişidir.
Anadolu işgaline karşı emperyalizme atılan İlk Kurşun’dur.
M. Kemal’in Amasya Tamiminde “Milletin istiklalini milletin azim ve kararı kurtaracaktır” sözünün şiaradır.
Kurtuluş Savaşının başlangıcı, ilk kıvılcımı, ateşleyicisi olan anlamlı gün, Kurtuluş Savaş’ın sembolü olmuştur. Genel Kurmay Başkanlığı 29 0cak 1992 tarihli yazısıyla böylesi bir günü “İlk Kurşun” olarak belgelemiştir.
Tarihe not düşen bu olay yaşanalı yüz altı yıl olmuş. Önemli bir gün olarak tarih de yerini almış, günümüzde böylesi bir olayın yıl dönümü sembolik olarak kutlanmaktadır.
Tarihin amacı, insanın kendini tanımasıdır. İnsanla başlayan, insanla yaşayan tarih canlı bir güçtür. Toplumlar ancak bu tarih bilincinin gücüyle millet olarak varlıklarını sürdürebilirler. Bir Milletin ortak değeri ve kültürü olan tarih sayesinde, geçmişten geleceğe yürürler.
Bundan yüz on altı yıl önce yaşanan böylesi bir olayı tarihsel olarak bilmek, günümüzde yaşananlarla karşılaştırıldığı zaman ancak tarihsel gerçeği görürüz. Anadolu’nun dört bir yanında yaşanan düşman saldırısı karşısında direniş gösteren halkın ne yaptığının farkında değildi Saray ve çevresi. Tek düşünceleri M. Kemal’in yakalanarak etkisiz duruma getirilmesi için durmadan ferman yayınlıyorlardı. Ne var ki M. Kemal, Ankara Hükümetini kurmuş, güney cephesinde halkın verdiği mücadeleyle Fransızlar, gücünü kabullenmiş barışa zorlanmışlardı. 20 Ekim 1921’de yapılan Ankara Antlaşmasıyla Fransızlar güney bölgesinde saldırılarını durdurmuş, İtilaf Devletlerinin Cephesi bozulmuş, yeni Türk Devleti Fransızlar tarafından tanınmış, Güney cephesinin sınırları belirlenmişti. Sınır her ne kadar Payas çayı olarak belirlense de, Suriye’deki Süleyman Şah’ın türbesinin bulunduğu alan Türk toprağı olarak kabul edilmiş, Hatay bölgesinde yaşayan Türklerin dilini kullanması, kültürlerini yaşaması sözleşmeyle güvence altına alınmıştır.
Cumhuriyetin kurulmasından sonra Dörtyol, Hatay’ın Kurtuluşu için verilen mücadelenin üssü haline gelmiş, Atatürk birkaç kez Dörtyol’a gelerek çalışmaları bir fiil takip etmiştir. Ve, “Hatay benim şahsi meselem” diyerek, Kırk asırlık Türk yurdu yabancı elinde kalamaz itirazını yaparak, diplomatik gücüyle 5 Temmuz 1938’de Türk askerleri İskenderun’dan Hatay’a girmesi, Hatay Cumhuriyet’inin kurulması, aradan bir yıl geçmeden Türkiye Cumhuriyetine katılması tarih de iz bırakan, unutulmaması, yaşatılması ve sahip çıkılması, doğru değerlendirilmesi gereken tarihi bir olaydır. Yapılması gerekenlerin yapılması sonucunda elde edilen kazanımlardır.
İlk Kurşunla başlayan bir sürecin sonucudur.
I.Dünya Savaşı sonucu Osmanlıdan kopan ve Fransa’nın sömürgesi olan Suriye, 1946 yılında devlet olmuştu. Devlet olmamış, İngilizlerin ve Fransa’nın belirlediği sınırla devlet yapılmıştı. Otoriter devlet yapısıyla bu günlere gelen Suriye’nin sınırı günümüzde emperyalist güçlerle masa başında yeniden belirleneceğe benziyor. Bağımsız devlet olmakla, bağımsızlığın birileri tarafından lütuf olarak verilmesiyle devlet olmak farklı şeydir.
Türk kurtuluş savaşı ve Hatay’ın Türk topraklarına katılması, Fransız potini, İngiliz elbisesi giyerek, Amerika mandası kabul edilerek verilen mücadele, elde edilen kazanım değildir.
İlk Kurşunun hedefi bulmasıyla kazanılan ve Misaki Milliyle çizilen sınırdır.
Dörtyol’da İlk Kurşun’la başlayan, Hatay’ın anavatana kavuşması için verilen, özgürlük ve bağımsızlık mücadelesi sürecini anlatan “Amanosların Çığlığı” adlı romanım, tarihe ışık tutması adına yazılmıştır.