Halit KATKAT


İşçi sınıfının birlik ve mücadele olanakları

Halit KATKAT


Yönetimdeki siyaset iktidardaki ömrünü uzatma amacıyla yeni anayasa hazırlama çabasına girdiğini görüyoruz. Bunun için siyasi ve kitle desteğine gereksinimi var. Bu amaç doğrultusunda iktidar, bir taraftan Kürt siyasi hareketini arkasına alma manevraları yaparken diğer taraftan işçi ve emekçiler içerisinde kendine yakın siyasette olan (Ekim ayında “akademisyenlerle” başlattığı yeni anayasa çalıştaylarının ikincisini) bazı sendikaların ve bazı meslek örgütleri yöneticilerinin katılımıyla geçen hafta gerçekleştirdi.

Mekan olarak iktidar partisi Genel Merkezinin tercih edildiği çalıştaya, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB), Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu (TESK), Hak İşçi Sendikaları Konfederasyonu (HAK-İŞ), Memur Sendikaları Konfederasyonu (MEMUR-SEN), Türkiye Kamu Çalışanları Sendikaları Konfederasyonu (KAMU-SEN) genel başkan düzeyinde, Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (TÜRK-İŞ), Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) ve Türkiye Barolar Birliği (TBB) ise başkan yardımcısı veya başkan vekili düzeyinde katılım sağladı.
Basına kapalı yapılan toplantıdan dışarıya hiç haber sızdırılmadığı için çalıştayda ne konuşulduğu konusunda bir bilgimiz yok.

Ama işçi sınıfı bugüne kadarki deneyimlerinden edindiği bilgi ile şunu bilmektedir ki gizli yapılan ve amaçları açıklanmayan hiçbir toplantıdan sınıfın hayrına bir karar çıkmaz. Ki burada toplantıya katılanlara baktığımızda sendika bürokratları, işveren ve hükümet temsilcilerinden oluşmaktadır. Sendika bürokratları işçilerin lehine alınacak bir karar olsaydı onu açıkça işçilerle, işçi temsilcileriyle görüştükten sonra toplantıya gitmeleri gerekirdi.

Sendikalar açısından sendikal dayanışmaya ve işçi sınıfı ahlakına uymayan bir durumda ortaya çıktı ki o da şudur: Bir sendikanın Genel Başkanı, Genel-İş'in Genel Başkanı Remzi Çalışkan, gözaltına alınmışken sendikacıların işveren temsilcileriyle gizli toplantıya koşarak katılması açıkça bu sendikaların işçi sınıfı diye bir dertlerinin olmadığını gösteriyor.

Genel İş Başkanının gözaltına alınmasında işçi sınıfının, en azından kendi sendikasına üye işçilerin ses çıkarmaması, kendini desteklememesi de sendika yönetimi ile işçiler arasında sağlam bir bağın olmadığını göstermektedir. Eğer bu sendika sınıf sendikası ilkelerine göre işleyen bir sendika olsaydı kendine üye olan bütün işçiler genel grev yapardı.

Ama mücadelenin ilerletilmesi; işçi ve emekçilere yönelik saldırının püskürtülmesi için olanaklar genişlemektedir.
En büyük toplu sözleşme olan asgari ücretin önümüzdeki günlerde tespit edilecek olması işçi ve ülke nüfusunun yarısından fazlasının asgari ücretin altında ücretle yaşıyor olması,

Tüketim maddeleri ve gıda ürünlerinin sürekli artışına ücretlerin yetişememesi, gelecek yılın da bu yıldan daha iyi olmayacağını göstermesi,
Kira giderlerinin yüzde 60 artışı karşısında ücret artışının yüzde 30 u geçemeyecek oluşu,

İşsizliğin artışı, Emeklilerin açlık sınırının altında bir gelirle yaşamaya zorlanması,  emekçilerin birleşmesi için yeni olanaklar yaratmaktadır.
Uzun uzun siyasi ve felsefi tahlillere gerek yok, işçi ve emekçiler için formül basittir: İş ve ekmek yoksa üretim ve hizmette yok. Kendi iradesiyle birleşen işçi sınıfı yenilmez. 

Anketlerde kararsız oylar yüzde 26; buna en yakın parti yüzde 22. Demek ki kitlelerin siyasi partilere güveni gittikçe  azalmaktadır. Bu da bize işçi sınıfının kendi yolunu kendisinin seçmesi, yani sınıf sendikaları kurma ve kitlelere önderlik etme görevini yerine getirmesi gerektiğini gösteriyor.