Halit KATKAT


İşçi ve Emekçi Sınıflar İçin Siyaset ve Güç İlişkisi

Halit KATKAT


Bugün nereye, hangi ülkeye baksanız yürütülen siyaset ve yönetim işçi ve emekçiler için değildir. Bütün ülkelerde ne kadar demokratik olursa olsun ya da halka öyle gösterilsin son halde yapılan seçimle ya da meclisin yetkisi ile yönetim yetkisi bir kişiye verilmektedir. Bu kişinin bu yetkiyi kullanması artık o kişinin kendine ve dayandığı sınıfların tavrına göre olacaktır. Bu tek adamların ne kadar kötü şeyler yapabileceklerini Hitler, Musolini, Netanyahu, Tunus Diktatörü Binali, Saddam vb örneklerinde gördük. Diğer burjuva demokratik devrimini tamamlamış kapitalist ülkelerde böyle dikta yönetimlerinin olmaması, işçi ve emekçi örgütlenmesinin buna izin vermemesinden ve başka ülkeleri sömüren sermaye sınıfının kendi işçi ve emekçilerine rahat yaşam koşulları sağlamasındandır.

Yönetme yetkisi iki türlü tek kişiye verilmektedir. Birincisi seçimle, ikincisi seçilmişlerin atamasıyla yani vali ve kaymakamlarda olduğu gibi. Her iki türlü de bu yetkililer halkın sorunlarını onların isteklerine göre çözen demokratik bir yapı olmuyor. İşlerini partisinin ve sermayenin isteklerine göre yarı feodal ilişkilerle çözmeye çalışan bir dikta yönetimi oluyor. Burada devamlı şu akla getiriliyor, bütün yetkiler parlamentoda olsa böyle olmaz. Yukarıda değindiğim kapitalist metropol ülkelerde parlamento tam yetkili ama oralarda da işçi ve emekçilerin payına biraz fazla ücret alan kölelik düşmektedir ya da dört ya da beş yılda bir oy verip sonra dört yada beş yıl seçilen parlamenterlerin neler yapacağını beklemek.

İşçi ve emekçiler kendi temsilcileriyle parlamentoda temsil edilmeyince ya da kendilerinin siyaset yapmaları yasaklanınca onların sendika, oda, kooperatif vb meslek örgütleri siyasi partilerin arka bahçesi ya da yandaşı olmaktadırlar. Bugün işçi sendikalarının partilere göre konuşlandığı gibi… Eskiden beri yasalarla memurun, işçinin siyaset yapması yasaklanmıştır. Bu yüzden sendikalar taleplerini sokakta ya da basın açıklaması ile siyasilere duyurmaya çalışmaktadırlar. Bu, parlamentoları olmadığı, ya da kendi temsilcileriyle parlamentolarda temsil edilmedikleri içindir.

Burada şunu belirtmek gerek işçi ve emekçilere yol gösterme iddiasındaki sol cephede de herkes kendi anlayışına göre parti kurup, emekçileri yanlış yönlendirmesinin de etkisi büyük. Önderlik edemedikleri, sahip çıkamadıkları, örgütleyemedikleri kitlelere “taleplerini savunma” adı altında sokağa döküp onların şu veya bu şekilde zarar görmelerine neden olmuşlardır, hala da olmaktadırlar. İşçi ve emekçilerin sermayeye karşı esas güçleri üretimdeki yerlerinden gelmektedir. Bu bakımdan üretimden gelen bu güç etkin kullanılmadıkça işçi ve emekçiler ezilmeye mahkûm olacaklardır. Bu konuda daha geniş bilgi edinmek isteyenlerin “Sömürüsüz Bir Toplum İçin” kitabımı okumalarını öneririm.