Halit KATKAT


İskenderun´da Belediye mülkiyetinin TÜRGEV´e devri

Geçen hafta İskenderun Belediye Meclisi, kentin Sakarya mahallesinde, mülkiyeti belediyeye ait olan 5.353 metrekare yüzölçümlü bir parseli öğrenci yurdu yapılması amacıyla 49 yıl süreyle Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı´na, kısa ismiyle TÜRGEV´e be


Geçen hafta İskenderun Belediye Meclisi, kentin Sakarya mahallesinde, mülkiyeti belediyeye ait olan 5.353 metrekare yüzölçümlü bir parseli öğrenci yurdu yapılması amacıyla 49 yıl süreyle Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı´na, kısa ismiyle TÜRGEV´e bedelsiz olarak verilmesini oy çokluğu ile kabul etti.

CHP ve MHP´li üyeler ´hayır´ oyu kullanırken, AKP´liler evet oyu kullandı. Bu durumda oylar 15´e 15 eşit oluyordu, fakat geçen yıl CHP´den ihraç edilen bağımsız üye Fatma Korçak ´evet´ oyu kullanınca karar; 15 ´hayır´ oyuna karşılık, 16 ´evet´ oyu ile kabul edilmiş oldu.
Bu olayın neresinden bakarsanız bakın Belediyeye yani kente ait olan beş dönümden fazla arazinin bir dönem, yani beş yıllığına seçilmiş olan bir meclis tarafından 49 yıllık uzun vadeli bir kuruma verilmesi yasal olabilir; ama hakkaniyetli ve hukuki değil. Diğer taraftan bir kentin taşınmazı hakkında karar vermek bu kadar pamuk ipliğine bağlı olmamalı. Yani tüm kentin arazisinin kullanım hakkı, hele hele bir seçim döneminden daha uzun zaman için, bir kişinin oyuna bu kadar bağlı olmamalı.
Yine geçtiğimiz 2017 yılında Sakarya mahallesinde bulunan ve ilçenin tek yeşil alanı olan 267 dönümlük Ziraat Bahçesi, Sağlık Bakanlığı´na devredilmişti. Arazinin üzerinde hastane yapılacak olmasına ise ilçe sakinleri ve çevreciler tepki gösterirken AKP Hatay Milletvekili Orhan Karasayar ise 'İskenderun´da yeni hastane için yeterli alanı bulamadıkları için Ziraat Bahçesi´ni imara açtıklarını' söylemişti. Yani namı diğer 'şehir hastanesi'...
Her iki olaya baktığımızda açıkça AKP iktidarının kendi yönetiminde olan belediyelerde halkın malı olan kurum ve arsaları kullanıma açmakta pek cevval olduğunu bir kere daha görmekteyiz.
Bu yeni öğrenci yurdu ve hastane merakı nereden geldi diye düşünebilirsiniz. Halkın sağlığını ve öğrencileri düşündükleri için olabilir mi?
Böyle düşünenler varsa 21 Haziran 2017 tarihli Evrensel gazetesinde Dr. Zeki Gül´ün 'Şehir Hastaneleri' yazısını okusunlar. Zeki Gül şöyle yazmış:
'Arsası devletten, yetmedi uluslararası kredi teminatı devletten, 25 yıl kullanım garantili, üstelik her ay devletin kira ödediği ve yüzde 70 doluluk garantisi verdiği yeni bir kamu özel ortaklığı hastane modeli bu. Fikret Başkaya´nın tanımı ile “kapitalistlerin maaşa bağlandığı yeni bir dönem.” Şehirdeki tüm devlet hastaneleri kapatılıp bu yeni şehir hastanelerine taşınacak ve ihaleyi alan özel şirkete uzun yıllar işletme hakkı tanınacak.'
İşte TTB bu şehir hastanelerine karşı çıkıyordu.
Şimdi arkanıza yaslanın ve bir kere daha düşünün Tabibler Odası Genel Merkezine yapılan baskını ve arkasından TTB isminden Türk isminin kaldırılma talimatını ve 'Türk ve Türkiye ismini hak edenlerin taşıyacağı' söylemlerini düşünün. Ve TTB ve Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı arasında hangisinin bu i´smi hak ettiğini´ düşünün.
Hatay Büyükşehir Belediyesi HBB´nin Hatay Deniz Otobüsü (HADO) projesi ve sahile yapılan cami projelerini de birlikte ele alarak yeniden düşünün; kentin geleceğine kimler karar vermeli?
Beş yıllığına partilerin belirlediği ve partilere bağlı üyelerin seçildiği belediye meclisinin mi; yoksa içerisinde Belediyenin, Valiliğin, kaymakamlığın, kentin milletvekillerinin, kentte teşkilatı bulunan partilerin, meslek odalarının, dernekler ve sendika temsilcilerinin, muhtarların bulunduğu kent konseyinin mi kentin geleceği ile ilgili projelere karar vermesi daha uygundur?