“İstanbul’da yaşamayın, İstanbul’u yaşayın" demiş İlber Ortaylı.
Yaşam hakkı olmadan diğer hakların kullanılması mümkün değildir.
Yaşamı belirleyen temel güç ise bireyin ekonomik durumudur.
Yıllardır “Taşı toprağı altındır” düşüncesiyle koşup İstanbul’a gelinmesinin altında yatan, kişinin daha rahat, daha güvenli bir yaşam kurmasına dairdir.
1950 yılından bu yana, sanayileşme, nüfus artışı, köyden kente göç oluşumunun yoğun şekilde yaşandığı şehirlerin başında İstanbul gelmektedir. 1950 yılında 1.5 milyon olan nüfus, günümüzde 16 milyona dayanmıştır.
İstanbul’a göçle gelenlerin amacı görücülüğü değil kalıcılığıdır.
Yıllardır İstanbul’da yaşadığı halde, kendi mahallesinden dışarı çıkmayan İstanbullular var.
O günlerin İstanbullusu, şimdi İstanbul emeklisi…
İstanbul nüfusunun yüzde yirmisi emeklilerden oluşmaktadır.
Yani, İstanbul’u yaşayamayanlar.
2024 Ocak ayı hesaplamalarına göre dört kişlik bir ailenin ortalama yaşam maliyeti 53 milyon, 58 lira hesaplanmış. Bu bir Türkiye ortalaması. İş İstanbul olunca, bu hayat pahalılığı, enflasyon karşısında hesap tutturmak zor.
İstanbul en yaşanası bir şehir olarak bilinse de yaşamı en zor şehir konumuna gelmiştir.
Hangi birini sayayım ki?
Hayat pahalılığı, trafik sorunu, çevre kirliliği, çarpık yapılaşma, betonlaşma, cinayetler, işsizlik...
Dilek Sabancı, ülkemizin en büyük iş insanlarından birdir. Yaptığı açıklamasında, “50 milyon dolara rahat yaşanır” diyor. İlber Ortaylı ise '100 bin lira yeterli' diye açıklama yapıyor. Bunlar 2023 yılında yapılan açıklamalar.
İstanbul gibi hayat pahalılığının en yoğun yaşandığı İstanbul’da emeklimizin cebine en az 12.500, en fazla ise 20 bin lira giriyor.
Bozdur bozdur harca.
Geçen hafta İstanbul’daydım.
Gerçekten her şey pahalı, hayat zor, emekli içinde daha zor. Hele kirada isen hiç çekilmez.
Yaptırdığım İstanbul Kartıyla, belediye otobüslerinden, metrodan ücretsiz yararlanma fırsatı bulunca ulaşım konusunda sıkıntıya düşmeden biraz dolaştım.
Gittiğim, gezdiğim yerlerde İstanbul emeklisinin büyük kısmınının yerel seçimlerde mevcut iktidarın çekilmez icraatları karşısında CHP’ye oy verdiğini gördüm. Emekli yıllardır, siyasi iktidar tarafından ezildiğini, cezalandırıldığını düşünüyor oy vermesine rağmen. “Oylarımızı hep çantada keklik gördüler, biz sabrettikçe onlar vurdular” diyorlar
CHP’li gerek Büyükşehir, gereksede ilçe belediyeleri kendilerince İstanbul’da sosyal belediyeciliği yaşama geçiriyorlar. Bu da en çok emeklinin işine geliyor.Hemen hemen her ilçede açılan sosyal tesisler, kent lokantaları, halk ekmek, bedava ulaşım gibi genel politikalarıyla belliki emekliye dokunmuş. İstanbul emeklisi, eşiyle birlikte bedava ulaşım imkanlarından yararlanarak İstanbul’u geziyor. Florya, Boğaza nazır Paşa limanı gibi İstanbul’un en lüks yerlerinde belediyenin sosyal tesislerinde, beş liraya çayını içiyor, ucuza karnını doyuruyor, televizyon izliyor, gazetesini okuyor, arkadaşlarıyla sohbet edip akşama evine dönüyor. Konuştuğum emekliler, “Allah belediyelerden razı olsun, evden dışarı çıkar olduk, sosyal tesislerde otururken kendimizi adam yerine konduğunu gördük” diyorlar.
Yeter mi?
Elbette hayır!
Ama karınca kararınca, iktidarın tüm zorlamalarına rağmen CHP’li belediyeler, sosyal belediyeciliği hayata geçirerek bir nebze de olsa emeklisini rahatlatmaya çalışıyor.
Şimdi İstanbul ne Bizans tahtının, ne de Osmanlı saltanatının şehridir.
Taşı toprağı altındır diyerek ülkenin dört bir yanından gelenlerin, işçilerin, memurların, esnafın ve emeklilerin şehridir.
Vahşi kapitalizmin neoliberal politikalarıyla nüfusun büyük kesiminin ezildiği, sömürüldüğü; kokuşuşmuşluğun, çürümüşlüğün, bitmişliğin, adaletsizliğin olduğu; vurgunun, talanın yaşandığı şehridir.
Vicdanı yüreklerde değil, cüzdanlarda olanların şehridir.
Tüm olumsuzluklara rağmen Türkiye ekonomisinin başkenti olan şehirdir.
İstanbul’un saymakla bitmeyecek kadar güzellikleri olsa da, çekilmeyecek kadar da zorlukları vardır.
Bugün İstanbul, göç alırken göç veren bir konuma gelmişse, deprem riski yaşayanların korkulu rüyası olmuşsa, yabancı uyruklulardan girilmeyen mahaleler, sokaklar serzenişlerinde bulunuluyorsa İstanbul’da yaşayanların birazcık olsun İstanbul’u bu duruma kim getirdi sorgulamalarını yapması gerekir.
Ama ne olursa olsun her yönüyle İstanbul yaşanacak bir şehirdir.
Belediyeler artık insan odaklı düşünerek, merkeze insanı almak zorundadır. Küresel ekonominin getirdiği sömürü temelli politikaları, şehir yaşamını çekilmez kılmaktadır. Ancak bu rahatlama yerel yöneticilerin sosyal belediyecilik uygulanmalarıyla bir nebze düzelir. Bir şehrin alt yapısı kadar, o şehirde yaşayan insanların yaşam şekli, sosyal durumu da önemlidir. Tenceresi kaynamayan kişinin yoluna halı sersen ne yazar!
Kendimizi bilerek ya da bilmeyerek nasıl hasta ediyorsak, İstanbul'u yönetenler, İstanbul’u yaşayanlar bu duruma getirmişlerdir. Çözümsüz sorun yoktur. Ama biraz acizlikten, kurtulmak gerekiyor. Herkesin yaşadığı yere karşı sorumlulukları vardır. O sorumluk insanı kendi yapan durumdur. Yaşadığımız yeri kendimiz yapmalıyız.
O zaman İstanbul yaşayanlar için hem kalıcı hem de görücü olur.
Belki o zaman İstanbullu olunur.