Meral Tabakoğlu TOKSOY


KADIN CİNAYETLERİNDE NEREDEYİZ?

Meral Tabakoğlu TOKSOY


Ülkemizde birçok kadının yaşama hakkını elinden alan erkek terörü, dur durak bilmiyor. 
Suçlulara gereken yaptırımın uygulanması ve eğitimdeki problemlerin giderilmesi, sorunun çözülmesindeki en büyük etken olarak biliniyor.
“Anıt Sayaç’ın” verilerine baktığımızda son on yılda 3 bin 850 kadının, 2024’ün ilk iki ayında ise 71 kadının öldürüldüğü görülüyor.
“Kadın Cinayetini Durduracağız Platformu” cinayete kurban giden kadınların anısını yaşatmak amacıyla internet üzerinden kurduğu “Anıt Sayaç” 2013 yılından bu yana güncelleniyor. İstanbul Sözleşmesi’nden Türkiye’nin imzasını çekmesiyle cinayetlerde artış görüldüğü rakamlarla doğrulanıyor.
Kadınların büyük bölümü, eşleri, boşanma aşamasında olduğu erkekler veya eski eşleri tarafından öldürülüyor. Bunun yanında tanıdığı veya akrabası, babası, oğlu, yanı başında kim varsa kadını öldürüyor.  300 kadından sadece üçü tanımadığı biri tarafından öldürülmüş. 
En yakınımızdaki kişilere, eşimize, erkek arkadaşımıza, babamıza ve hatta oğlumuza güvenmeyecek hale gelmemiz… (Açıkçası buraya uygun kelime seçmekte zorlandım. ‘Vahim, korkunç, üzücü’ hepsi de çok masum kalıyor değil mi?)  
Tanımadıklarınızla konuşmayın diye tembihlenerek büyütüldük. Bizler de zaman zaman çocuklarımıza aynı uyarıda bulunduk.
Tehlikeyi hep yabancıdan, bilmediğimiz insanlardan beklerken, tanımadığımız insanların düşündüğümüzden masum olduğunu görüyoruz. Ya da yakınlarımızın gerçekten yakınımız olmadığını…
Öldürülen kadınların yüzde 65’inin evinde öldürülmesi de düşündürücü. Kendimizi en çok güvende hissetmemiz gereken sığınağımız, birçok kadının mezarı oluyor.
Cinayet bahanelerine baktığımızda ilk sırada reddedilmek, ayrılmak istemek geliyor. Eşinden boşandıktan yıllar sonra bile ayrılığı hazmedemeyip eski eşini öldürenleri görüyoruz.
Birkaç yıl önce köşe yazarı bir beyefendi, kadın cinayetlerinin neredeyse abartıldığını ima eden talihsiz bir açıklamada bulunmuştu. Aynı sözleri kullanmış olmasa da söylediği aynen şuydu; “Bir yılda şu kadar kadın öldürüldü deniliyor. Birçoğu da şüpheli ölüm. Aynı yıl kaç erkek öldürüldü ondan bahsedilmiyor. Oysa, öldürülen erkek sayısı kadınların iki üç katı” gibi bir şeyler yazmıştı. Talihsiz olduğu kadar da şaşırtıcı bir tespit. Buradaki asıl mesele, birincisi bu kadınlar erkekler tarafından, çoğunluğu da aile içi şiddete kurban giden kadınlar. Yani erkek şiddetinden bahsediliyor. Öldürülen erkekleri de yine erkekler öldürüyor zaten. Tabi ki istisnalar vardır…
Bu yazıyı hazırlarken, ülkemizin bu konudaki karnesinin zayıf olduğunu bilsem de karşılaştığım rakamlar düşündüğümden ağır geldi. Örnek olarak; “EURONEWS’in” paylaşımında, resmi rakamlara göre gerek Avrupa ve OECD ülkeleri gerekse G20 üyeleri arasında kadına şiddetin en yüksek olduğu ülkenin Türkiye olduğu belirlenmiş. 37 ülke arasında başı çekiyoruz. Bu araştırma 2019 yılında yapılmış yenisini bulamadım ama daha iyiye gidilmediğini görüyoruz zaten. Son sırayı Kanada alıyor. Bakmayın siz ülkemize gelip, dağlarımızı, sularımızı, siyanürle zehirleyip, endemik bitkilerimize acımadıklarına… (konu ile alakalı olmasa da kendi bahçesini koruyup kollayanların, komşu bahçesini talan etmelerinin, çevrecilikle uyuşmadığını vurgulamadan edemedim)
Ülkeler birbirleri arasına hudutlar çizebilir ama denizlerin ve gök yüzünün sınırları yoktur. Dünyanın bir ucunda yarattığınız kirlilik bir gün bir şekilde sizleri de etkileyecektir…
Asıl konumuza dönersek, yine 2019’da yapılmış başka bir araştırmada “INDEPENDENT Türkçe’nin” paylaşımına göre; Kadın, Barış ve Güvenlik Endeksi kadınların topluma katılımı, güvenlik duygusu ve adalete erişimi gibi ölçüler baz alınıp, 167 ülke iyiden kötüye doğru sıralandığında Türkiye 114. sırada yer almış.
İlk sıralardaki ülkeler malumunuz, Norveç, İsviçre, Finlandiya, Danimarka gibi devam ederek gidiyor.
Kadına yönelik cinayet ve şiddet açısından ülkemiz yine alarm veriyor. Dünya standartlarına ve uluslararası raporlara göre Türkiye eşitlik bakımından 146 ülke arasında 129’uncu sırada yer almış. (25 /11/ 2023) 
Sadece son on yılda öldürülen kadın sayısı 4 bini buluyor. Bir insan, bir sayıdan ibaret olabilir mi? Bu ay şu kadar, üç ayda bu kadar, yılda bilmem kaç kadın. İsmimiz, kimliğimiz bile unutulup sadece bir rakamdan ibaret oluyoruz. Düşünülmüyor hiç, bu kadınların çocukları ne halde diye.
Hele bir de annesinin katili babası ise, bir de bu olayın ortasında yer almışsa. Her anı, her saniyesi beynine kazınmışsa… 
On yıl önce öldürülen kadınların çocukları muhtemelen, şimdilerde gençliğe adım atmış olmalılar. Bu çocuklar ne haldeler, soran, araştıran veya onlara göz kulak olup, merak eden yetkili kurumlar var mı?
Bu durumdaki çocuklara yönelik programı var mı devletimizin? Geride kalan anne babalar, kardeşler ne durumdalar? Çocuğunu, kardeşini koruyamamanın suçluluğunu yüzlerine yamayarak mı yaşıyorlar. Bir kadını öldüren sadece onun hayatını çalmıyor, çocuklarının ve ailesinin de hayatını çalıyor. 
Bir sayıdan ibaret olamaz olmamalı öldürülen kadın, erkek, çocuk ve bir yaşam…