Halit KATKAT


Kavel Direnişinin Sendikalar Kanununun Çıkışına Etkisi

Halit KATKAT


Bugün işçi sınıfına hem kendi tarihini hatırlatmak, hem de sınıfa yol göstermesi açısından yararlı olacağı düşüncesiyle Yıldırım Koç’un “İşçi Sınıfı Tarihi” kitabından aynen alıntıladığım bir yazıyı paylaşmak istiyorum:

1963 yılında Kavel işçilerinin 36 günlük direnişi, işverenin 1963 yılında ikramiye ödememe ve ücretleri düşürme kararına karşı, Türkiye Maden-İş Sendikası’nın ve işçilerin Anayasa’da yer alan grev hakkını kullanmalarıydı. Kavel’de yeni genel müdür “1957 yılından beri işçilerin kıdemine göre yılda bir kez olmak üzere ödediği ikramiyenin miktarını ve ödeme usullerini değiştirdi. Yapılan değişiklik işçilerin büyük bir kısmı için artık ikramiye alamamak, küçük bir kısmı için ise eskiye göre daha az ikramiye almak anlamına geliyordu.” (Aydın,2010;26) Eylem iş yavaşlatma biçiminde başladı. İş yavaşlatan işçiler işten atılmakla tehdit edildi. Genel müdür, işçileri Maden-İş’ten istifa ettirmeye çalıştı. Dört işçi işten atıldı. Bunların üçü işçi temsilcisiydi.

Yapılan toplantıda grev kararı alındı. Talepler şunlardı: İkramiyeler ödenecek, sendika üyeliği konusunda baskı yapılmayacak, atılan işçi temsilcileri geri alınacak. Grev 28 Ocak 1963 günü başladı. Eylem, işçilerin işyerinde oturması biçiminde gelişti. Ancak işten çıkarılanların sayısı 14’e yükseldi. Aileler fabrika önünde birikti ve giriş çıkışları kontrol altına aldı. İşveren 10 işçiyi geri aldı. Geri alınan işçiler de eyleme katıldı. Bu işçiler yeniden işten çıkarıldı. Ayrıca yeni çıkışlar oldu ve çıkarılanların sayısı 17’ye yükseldi. Eylem 2 Şubat’tan itibaren fabrika önünde sürdü. İşyerinin önünde bir direniş çadırı kuruldu. Direnişçi işçiler, yalnızca iş başvurusu için gelenleri değil, büro ve işletme personelini de işyerine sokmadı. 7 Şubat günü fabrikanın süresiz kapatıldığı bildirildi. Bu süreçte diğer fabrikaların işçileri direnişçileri ziyaret ederek dayanışma gerçekleştirdiler. Ancak Türkay Kibrit Fabrikası işçileri Kavel işçilerine saldırdı. 13 Şubat 1963 günü polisler büro personelini büro personelini fabrikaya sokmaya çalıştı. Engellendiler. Polis işçilere saldırdı. Bazı işçiler gözaltına alınarak dövüldü. Ancak mahkeme bu işçileri serbest bıraktı. İşçilerin bir bölümü tekrar gözaltına alındı. Kemal Türkler bu süreçte şu değerlendirmeyi yaptı: “Biz biliyoruz, grevimiz yasa dışıdır; ama anayasa içidir. Biz anayasayı koruyacağız.”    

Çalışma Bakanı Bülent Ecevit, Millet Meclisi’nde 21 Şubat 1963 günü yaptığı konuşmada, Kavel eylemi nedeniyle Maden-İş’i eleştirdi: Sendika “bu basit iş ihtilafını halle çalışırken önce hukuki yolları denemeye teşebbüs bile etmemiştir. Meselelerini ne Çalışma Bakanlığına, ne iş mahkemesine, ne de hakem kuruluna intikal ettirmeye lüzum görmemiş, doğrudan doğruya sokakta davasını halletmek istemiştir. Bunun sonucu olarak da maalesef (…) bir Kavel işi 1 aydır maalesef halledilememiş durumdadır.” (Aydın,2010;92) Bu süreçte “TİP kamuoyu önünde grevi parti kimliği ile sahiplenen bir görüntü vermemiştir.” (Aydın,2010;115) Kavel’de Maden-İş ile işveren arasındaki anlaşma protokolü 3 Mart 1963 tarihinde imzalandı. Kavel eylemi konusunda Zafer Aydın’ın değerlendirmesi, daha sonraki yıllardaki fabrika işgallerine de ışık tutması açısından önemlidir (Aydın,2010;152-

“Kavel bir fabrikanın grevidir; fakat aynı zamanda bir mahallenin eylemidir. Fabrikanın etrafında kurulu gecekondulardan oluşan İstinye Mahallesi’nde yaşayanların greve verdiği destek, dayanışma göstermekten ibaret değildir. Mahalleli grevi bizzat kendi eylemi olarak kabul etmiş ve sahiplenmiştir. İşçilerin ihtiyaç duydukları zamanlarda mahalle camisinden yapılan anonslarla grev yerine koşan mahalle halkı grevcilerin gücüne güç katmış, cesaretini büyütmüştür. Mal çıkarma kavgasında polislerin püskürtülmesinde mahallelinin, özellikle kadınların azımsanamaz payı olmuştur. İstinye halkının katılımı ile toplumsal desteği genişleyen işçilerin mücadelesi bu sayede bulunduğu noktadan daha ileriye taşınmış, başarı perçinlenmiştir. Kavel, halkın desteğini arkasına alan bir grevin sürdürülebilirlik gücünün arttığını ve kazanma olasılığının yükseldiğini göstermiştir.”

Bu direniş, 274 sayılı Sendikalar Kanunu ve 275 sayılı Toplu İş Sözleşmesi ve Grev Kanununun çıkmasını hızlandırdı ve bu yasalar 24 Temmuz 1963 günlü Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Ancak 274 ve 275 sayılı yasalar, 1961 Anayasası’nın 46. ve 47. maddelerinde yer alan hakların genişletilmesi değil, daraltılması anlamına geliyordu.”

Burada adı “İşçi Partisi” olan bir partinin işçi sınıfı açısından böyle önemli olan bir grevi parti olarak sahiplenmemesi dikkat çekicidir. Bu da işçilerin kendi politikalarının da kendi sınıf sendikalarından yapması tezimi de doğruluyor.