Mükremin KURTCEPHE


KİM YATTI, KİM UYANDI?

Mükremin Kurtcephe


Gazetemizin yazı işleri müdürü Sadet hanımı, çalışkanlığı, sabrı, hanım efendi ve mülayim kişiliği gibi iyi huyları nedeniyle ne kadar seversem; yazı işleri müdürlüğü kişiliğini, o kadar sevdiğimi söyleyemem.

İş gazete ve gazeteciliğe geldiği zaman değişi veriyor. Terbiyesini bozup saygısızlık yapmıyor. Yine abi diyor konuşurken ama tavrı değişip sanki nevri dönüyor. Pazar günü telefon etti. “Haftaya gazete çıkıyor, senden yazı bekliyorum” dedi. Önce yazamam dedim. Israr edince bakarız dedim. Bırakmadı hallederiz dememe de itiraz edip, “sen eskiden böyle değildin ne olmuş sana?” deyince, ‘depremden sonra böyle oldum’ dedim. ”Ben anlamam, yalnız mı bırakacaksın, yazacaksın” deyince, baktım kaçış yok, tamam dedim. İşte bu yazı, emirle yazılan o yazı.

Seydi Karakuş arkadaşımın 2016 yılında öldüğünü duyunca boğazımda bir düğüm oluştu. Ne öksürüp çıkarabildim ne yutabildim. Gırtlağımda kaldı öyle. O günden beri ne zaman bir arkadaşımın öldüğünü duysam, o düğüm gelir yine aynı yerde oturur. Ağlarım gözlerimden iki damladan fazla yaş akmaz, sulanması geç durur. O gün cenazeye gittim ama, çocuklarına, kardeşlerine, ne de yakınlarına başınız sağ olsun diyemedim, dilim varmadı, söyleyemedim.

Şubat depreminden sonra bende kişilik değişikliği oldu gibi. İnsanlara bakış açım değişti. İnsanlarımız daha önceden de bu kadar bencil de ben mi görememiştim diye kendimi sorgulamaya başladım.

Çarşamba günü dernek toplantısında Sadullah Çağlar’ın yazdığı “Sinemadan siyasete TARİHTEN SAYFALAR” kitabının tanıtım ve imza günüydü.

Depremden sonra göremediğimiz dernek dostları ve üyelerinin birçoğu gelmişti. Onlardan biri de Abbas Özperçin'di. Figen hanımın, eşini ve çocuklarının durumlarını sordu. Onun da depremde yıkılan evi yoktu ama, esas depremi benim gibi içinde olmuş, yıkıntıları büyüktü. Benim anlatırken gözlerim doldu, onun dinlerken... İkimiz de göz yaşını birbirimizden saklamaya çalıştık ama başarılı olduğumuz söylenemez.

Gönüllü yardımseverler iyi ki varlardı. Gerek yıkıntı altında kalanların canlı kurtarılmaları için, gerekse yardımların bizlere ulaştırılmasında canla başla çalışmaları olmasa kaybımız daha da katlanarak artmış olurdu. Kendilerine gelen ya da kendi ayni ve nakdi yardımlarını bizlere ulaştırıp, ihtiyaç sahibi depremzede komşu ve çevremize ulaştırılmasına vesile olan herkese ne kadar teşekkür etsek az.

Depremde kaybettiğimiz canlarımızın sayısının bu kadar yüksek olmasının nedenlerini bizler biliyoruz. Canlarımızı biz unutmayacağız ve unutturmayacağız da. Gün gelir devran döner elbette hesaplarını da soracağız, sorarız. Deprem değil savaşta olsa, bizim EVİMİZ İSKENDERUN terk etmeyiz, etmeyeceğiz de.

Yıkılan binaların yerlerine bir şekilde yenileri yapılır da içimizdeki yıkıntılar nasıl yapılacak, yapacağız, yapılır MÜMKÜN MÜ?