Müslüm KABADAYI


KIRIKHANLI BEYAZIT BİLGİN’İ ANARKEN…

Müslüm KABADAYI


 

Güzel insanlar, “Anılarınız ve ananlarınız çok olsun.” derler. Tabi önemli olan, yaşamınızdan nasıl anı demetleri oluşturduğunuzdur. Bu açıdan belleğimde kaç insan birikti, hangi anılarıyla nöronlarıma işlendi kesin bilememekle birlikte, unutulmayacak kadar beni etkileyenleri öykülerimde, günlüklerimde, anlatılarımda dile getiriyor ve başkalarının da öğrenmesini sağlıyorum. Böylece “günlüklerle gündem oluşturma”ya da özen gösteriyorum. Mayıs 2024’te Sonçağ Yayınevi’nin yayınladığı 1150 sayfadan oluşan 2. Ciltlik “Deprem Günlüğü” kitabımda yer verdiğim güzel insanlardan biri de Beyazıt Bilgin’di. Ne büyük acıdır ki, kendisini 6 Şubat depreminde Kırıkhan’da kaybettik. Anısını belleğimizden topluma yayarak o güzel insanı yaşatmaya çalışıyoruz.

Sevgili Beyazıt’la 1995’te tanıştık. Antakya’daki Silahlı Kuvvetler Caddesi üzerinde 5 Mayıs 1995’te açtığımız İnsancıl Dergisi Antakya Temsilciliğimizin faaliyete geçtiğini Kırıkhanlı müzik ve tiyatro sanatçısı Serhat Raşa’dan öğrenmiş, o ayın sonunda ziyaretimize gelmişti. İlk kez karşılaşmamıza karşın, sanki bin yıllık dostmuşuz gibi sıcakkanlılığı ve ışılı gözleriyle yüreklerimize dokunmuştuk ve kucaklaşmıştık. Kırıkhan Belediyesi’nde çalışan Beyazıt’la hem etkinliklerimizde buluşuyor hem de zaman zaman Kırıkhan, Hassa, Reyhanlı ilçelerimizdeki dostlarımızı ziyaret ediyorduk. Bir kez de köylerine gitmiştik. Kırıkhan-Reyhanlı yolundan Cebel-i Ekrat eteklerine dönerek Gölbaşı köyüne vardığımızda, köylülerce sıcak bir ilgiyle karşılanmıştık. Sonra köye adını veren gölün kıyısına vardığımızda, kolumdan tutup hüzünlü bir bakışla şu cümleleri kurmuştu: “Müslüm Hocam, buraya her gelişimde hüzünlenirim. Kuş ve balık cenneti Amik Gölü’nün kurutulmasının bu güzelim coğrafyanın kaderini nasıl olumsuz etkilediğini biz yaşayarak öğrendiysek, aşağı yukarı aynı dönemde köyümüzün gölündeki canlılığı da yok edecek bir kötülük yapılmış. Adana’da İtalyan’lara ait bir fabrika patronlarının teklifiyle köylüler, göldeki kurbağaları, yılanları toplayıp satmışlar. Bir süre sonra köyü kara ve sivrisinekler basmış. O zaman doğanın dengesini bozmanın ne anlama geldiğini anlayan köylüler yaptıkları yanlıştan dönmüşler. Bir şeyi anlamak için illa başımıza taş mı yağması gerekiyor Hocam?” Onun bu sitemine, “Sevgili Beyazıt, felsefi bilinç kazanmayan toplumlar, günlük çıkarlarının mahkumu olmaktan kurtulamaz.” demiştim.

Kırıkhan, tarihsel olarak önemli bir yerleşim olup Amanosların eteğinden verimli toprakların uzandığı Amik Ovası’na bakan bir noktada kurulan kadim kentlerimizden. Bunun bilincinde olan Beyazıt dostumuz, her bir araya gelişimizde bu kentin geleceğine ilişkin görüşlerini paylaştığı gazeteci Vasi Köse ve birkaç arkadaşı dışında kimseyle paylaşamadığından yakınırdı. Onunla Darb-ı Sak Kalesi’ne gitmiş ve orada bulunan Beyazid-i Bestami türbesini görmüştük. “Dağın eteğinde kurulmuş geçit” kalesi olarak Darb-ı Sak, Kırıkhan’ın fiziki ve kültürel dokusunu ne anlama geldiğini çok iyi gösteren bir yerdeydi. Darius ve Büyük İskender döneminde varlığı bilinen bu kale ve çevresinde yapılması gereken arkeolojik kazılar ve antropolojik çalışmalar üzerine konuşmuştuk. Buradan halk ozanlığı geleneğinin güçlü biçimde sürdüğü Ceylanlı köyüne giderek Âşık Hacı’nın oğlu Âşık Hasan’la görüşmüştük. Bu köyün çevresindeki tarihi yapılara baktığımızda Darb-ı Sak’la ilişkili olduğunu fark etmiştik. Bu bölgede arkeolojik çalışmalar yapılması için daha sonra Antakya Arkeoloji Müzesi’nde çalışan Faruk Kılınç’la görüşmüştüm. Kültür Bakanlığı’na bu konuyla ilgili bir öneride bulunacağını söylemişti. O yıllarda Faruk Bey, Dörtyol’daki Kinet kazısına odaklanmıştı; böyle bir çalışma yapıldı mı Darb-ı Sak bölgesinde bilemiyorum.

Kırıkhan’ın yakın tarihinde yüz karası olaylardan biri olarak 5 Mart 1971’de gerçekleşen katliamdır. Dağyeli Gazetesi gözü dönmüş katil sürüsü tarafından basılıp yağmalanmıştır, sahibi Ali Göçmen son anda kurtulmuş ama burada iki kişi ne yazık ki öldürülmüştür. Ali Göçmen’le birlikte Kırıkhan’da Türkiye İşçi Partisi’nin kök salmasını sağlayanlardan Dr. İzzet İyiel ve onlara yardıma gelen Yahya Yıldırım da ölümden dönmüşlerdir. Konuya büyüklerinden duyduklarıyla vakıf olan Beyazıt, kendisini ziyarete gittiğim bir gün, bu katliamda rol aldığı söylenen Haydar Uçak’la görüşmemi sağladı. Kendisiyle röportaj yapmak istedim ama katliamı sahiplenen hiçbir bilgi vermedi. Sadece saf insanların kullanıldığından söz etti. Katliamın doğrudan muhatabı olan Ali Göçmen’le görüşerek ve o dönemdeki gazeteleri tarayarak Kırıkhan katliamının 12 Mart faşist darbesinin habercisi olduğunu göstermiştim. Hatay Gazetesi’nde yayınlanan bu makalem ilgi görmüştü.

Hatay’ın son dönemde yetiştirdiği önemli müzisyenlerden biriydi Beyazıt Bilgin. Bana dvd olarak verdiği kendisinin bestesi olan parçaları sık sık dinliyorum. O yerel motiflerle evrensel müziği sentezleyen besteler yapıyordu. Ne yazık ki bunları ülke gündemine taşıyamadı. Kırıkhan ve çevresindeki düğünlerin vazgeçilmez müzisyeni olarak tarihe geçti.

Sevgili Beyazıt’la 2009’da Reyhanlı’ya gitmiş, burada Eczacı Hasan Karaca’yla görüşmüştük. Ortak kültürümüzü yeniden harmanladıktan sonra Hasan Bey’in yeğeni ve Ankara’da Kılıçarslan Lisesi’nde birlikte çalışırken kalp krizinden ölen Fizik Öğretmeni Ercüment Karaca’nın mezarını ziyaret etmiştik. Toplumcu şairlerimizden Enver Gökçe’nin deyişiyle “Ölüm adın kalleş olsun!” demiştik. 6 Şubat 2023’te gerçekleşen büyük depremde aramızdan ayrılan güzel insan Beyazıt Bilgin’i özlem ve saygıyla anıyorum. Birlikte yaşama gözlerini yuman eşi Gülizar ve oğulları Deniz’le ışıklar içinde uyumalarını diliyorum. Hayatta kalan kızlarının, onların anılarını, yapacağı çalışmalarla yaşatacağını düşünüyorum. İngiltere’ye gittiğini öğrendiğim Berfin kızımıza sağlık ve başarı diliyorum.