Konuşamamak, daha çok erkeklere has bir durum. Kadında ise susturulmak, konuşmayı gereksiz görmeye başlamak daha baskın. Erkeklerin derin denizlerinde kaçıp sığındıkları mağaralar daha fazla ve bu mağaralarda bulanan suların berraklaşmasını bekliyorlar. Bir amaçları bile olmayabilir bu kaçışta. Sessizliği özleyiş de olabilir, sadece olumlanmayı beklemek de.
Kadınların çok konuşmakla suçlanmaları bildik bir durum. Belki de duyulmamaktan korktukları için çok konuşuyorlar. Kadınların susması hayra alamet değildir. Susturulmaya verdikleri tepki çok sert ve acımasız olabilir. Daha tehlikelisi konuşmayı gereksiz görmeye başlamalarıdır çünkü bu, oldukları her şeyden vazgeçmiş veya vazgeçmek üzere olduklarının bir göstergesidir.
Bir de toplumca konuşamamak var. Toplumun konuşamaması dinginliğin işareti değil ya çürümenin ya için için kaynamanın göstergesidir. Böyle durumlarda toplumlar için en öfkelendirici politika oyalama politikasıdır. Bir süre ses çıkarmayabilir, bir süre katlanabilir bu duruma ama sonsuza kadar sürmez bu. Politik doğrultu ile politik söylemin tutarsızlığına bile ses çıkarmaz ne var ki söylem ile doğrultu arasındaki makas açıldıkça huzursuzluğu artar. Yöneticilerin yalancı çobana dönüşmeleri güven duygusunu zedeler.
Söz büyülüdür. Söz gerçektir. Ne dedi ne yaptı sorusu tutarlılığın ölçütüdür. Propaganda araçları ne kadar güçlü olursa olsun insanlar bu sorunun yanıtını bulmak ister. Aklın, mantığın doğrultusu toplumun düzeyi ne olursa olsun tutarlılığı aratır.
Konuşmamız gerek. Birbirimizi eleştirmemiz gerek. Sorular sormalı, her türlü politikayı sorgulamalıyız. Dünyada kazan kaynıyor. Bilinçli birey sayısı ne kadar artarsa ülkece kazancımız da o kadar çok olur.