Sadullah ÇAĞLAR


KÖY ENSTİTÜLERİNİN KURULUŞ YILDÖNÜMÜ-17 NİSAN

Sadullah ÇAĞLAR


Türkiye’de yenilikçi bir dönemin başlangıç yılları evrensel kültüre dayalı felsefe içerikli... 1940 yılında kurulan enstitüler 84. kuruluş yıldönümü heyecanla kutlandı. Ama artık köy enstitüleri yok, neyi kutluyoruz?
Enstitülerin kuruluşu tüm ülkede coşku ve heyecan yaratmıştı. Köy çocukları için yeni bir dünya yaşamı umut ışığı doğmuştu. Geri kalmış bölgelere sahipsiz, yoksul çocuklar için karanlığı aşacak yarınlara gidecek ışık yakılmıştı. 
Yeni kurulan köy enstitülerine kayıt yaptırmak için çocuklar yakınları ile dağları aşıp çok uzak köylerden yürüyerek geliyorlardı. Adeta geçmişin katı duvarlarını aşıyorlardı. 
Öğrencilerin okul hayatına başlaması ile öğrenciler kendi okullarının inşasında çalışarak bina yapmayı öğreniyorlardı. Suyu dağlardan, kaynaklarından suyolu yaparak getiriyorlardı. Bina yapımında Roma mimarisi örnek alınıyordu ve okulun çevresi meyve sebze bahçeleri ile donatılıyordu. Böylece öğrenciler tarım yapmayı öğrenirken bir taraftan da okulun gıda ihtiyacı karşılanıyordu. 
Okul kendi elektriğini üreterek aydınlatıyor çevre köylere de elektrik veriyorlardı. Köy Enstitülerinde(KE) genç kuşak adeta yeni ufuklara yol alıyordu. Çok ilginç okullar üretim yapan fabrikalara dönüşmüştür.
Köy çocukları adeta mucizeler yaratır. Öğrenciler kızlı erkekli bir arada okuma saatlerinde dersliklerde Viktor Hugo’dan Sefiller romanı, Şekspir’den Hamlet adlı eserini okuyarak dünya edebiyatı üzerine fikir sahibi olurlardı. 
Okullarda üretime yönelik eğitim yapılarak ‘Eğitim üretim İçindir’ ilkesini hayata geçiriyorlardı. Okulların kurulmasında üç önemli kişi vardı; Cumhurbaşkanı İnönü, Milli Eğitim bakanı Hasan Ali Yücel ve okulları genel sorumlusu İsmail Hakkı Tonguç. 
Tonguç Baba okullara gönderdiği talimatlarda, çocuklara radyo dinletin, günlük gazete okuyup olayları konuşsunlar, özellikle soru sorsunlar ve eleştirmeyi öğrensinler. 
1940 yılında kurulan KE’ler adeta 2. Rönesansı yaşar. 1.Rönesans 1930’larda başlayan Latin harfleri ile cehaleti aşma yılları idi. Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel yaptığı bir açıklamada neden KE’lere önem verdiğini şöyle açıklıyordu; "Toplum olarak nüfusumuzun çoğu köylerde yaşamakta."
Bir gün Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel, Hasanoğlan KE’yi ziyaret ederek bir öğrenciye soru sorar, fakat öğrenci suskun kalır. Bu arada Tonguç Baba şöyle der; "Sayın Bakanım bu çocukların konuşması çok zor zira bu insanlar yüzyıllardır susturuluyor. Biz bunlara önce konuşmayı öğreteceğiz."
Bu konuşmayan öğrenci yarının tanınmış yazarı olan ve Bizim Köy romanını yazan Mahmut Makal'dı. Okulun tatil sürecinde köylerine dönen gençler köylerinde yeni insan görüntüsü oluyordu. Köyün yapısının değişeceğini gösteriyorlardı. 
Birgün Hasanoğlan öğrencileri toplu olarak Ankara Halk Evinde Gogol’ün Müfettiş adlı tiyatro oyununu izlerken orada bulunan ağa kökenli bazı milletvekilleri Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’i ziyaret eder. Eskişehir milletvekili Emin Sazak Bakan’a; Sayın Bakanım dün Halkevine gittik, salonda boz elbiseli öğrenciler Rus edebiyatçı Gogol’den bir tiyatro izliyorlardı. Sayın Bakan bu öğrencilere dünya edebiyatını okutuyorsunuz. 
Bizler bile bu edebiyatı anlamakta zorlanırken ne gerek var bu eğitime. Bakan Yücel şöyle cevaplar; Sayın milletvekilleri bu gençler yarının öğretmenleri olacaklar dünyayı tanımaları lazım bu da ancak edebiyatla olur. 
CHP kitle partisi olup bunların içinde toprak ağaları olduğu gibi yazarlar aydınlar da var. CHP pek çok sosyal demokrat partiden daha ilerici bir partidir. İnsanlık tarihinin en büyük yeniliği olan 1789 değişiminde öne çıkan laiklik ilkesini getiren parti CHP’dir.
Köy Enstitüleri yapımında Cumhurbaşkanı İnönü önemli destekler verdi, çok eleştiri almasına rağmen desteğini kesmedi. Bu süreçte İnönü’nün yanında iki kişi vardı, dönemin filozofu Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel ve okulların genel sorumlusu İsmail Hakkı Tonguç. 
1940 yılında okulların açılışında, çok ilginç Atatürk döneminin son Başbakanı Celal Bayar, onun yakın arkadaşı Adnan Menderes, tarih Profesörü Fuat Köprülü Mecliste köy enstitülerinin kurulmasına karşı ret oyu kullandılar.
Birgün pek çok köyün sahibi olan Kinyas Kartal İnönü’yü ziyaret ederek şöyle der; Paşam yeter ki köy enstitülerini kapatın, bütün köylerimi devlete bağışlarım.  
Dönemin hareketli günlerinde Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak, İnönü’ye mektup yazarak köy enstitülerinin kapanmasını ister. Eleştiri altında olan İnönü Bakan Hasan Ali Yücel ve Tonguç’u Çankaya köşküne çağırır ve şöyle der; "Elimizdeki 40 olan köy enstitülerinin sayısını arttırmanızı istiyorum. 20 tane daha enstitü açın, gereken her türlü desteği bütçeden vereceğim, elinizi çabuk tutun, şimdi savaş dönemindeyiz, ne yaparsak şimdi yaparız, savaş sonrası gücüm yetmeyebilir."
İsmet Paşa’nın acelesi vardı fakat Hasan Ali Yücel onu anlamakta geç kalmıştı. Ne demişti Karl Marx; Bilime giden düz yol yoktur. Sokrates’e Atina’da neden baldıran zehri içirdiler? Gençlere felsefe öğrettiği için. Birgün İnönü Hasan Ali Yücel’e; Hasan bana İngilizce öğretmeni getirin, batıdan dünya savaşı ile ilgili yorumları ve haberleri Time gibi dergilerden okumak istiyorum. 
Peki biraz da KE lerin kapatılması ile ilgili yorum yapalım;1950 yılında iktidar olan Celal Bayar ve kadrosu köy enstitülerinin adının öğretmen okulu olarak değiştirir. Sonra 1954 Ocak ayında kapattılar, tıpkı Halk Evlerini kapattıkları gibi. Paris eğitimli edebiyat tarihçisi ve köy enstitülerinde öğretmen olan Sabahattin Eyüpoğlu Mavi ve Kara kitabında önemli bir açıklaması var.
ABD Başkanı Kennedy’yi kim öldüren ve KE leri kapatan aynı zihniyettir. Geçtiğimiz günlerde Cumhuriyet gazetesinde ilginç bir haber vardı; İnönü Vakfı Başkanı Özden Toker babası İsmet Paşa’nın Pembe Köşkte olan kütüphanesini okuyucuların ziyaretine açtı. 7000 kitaptan oluşan kitaplık ilgi çekicidir.
İnsan yaşamında genel kültür özellikle politik kişiler için önemlidir. Montesqueu’nün konuyla ilgili sözü önemli; Ben kitapları yaratmadım, kitaplar beni yarattı. 
Aslında çağımızda kitaplara her zamankinden fazla ihtiyaç var. Köy enstitülerinin kurucusu büyük lider İsmet Paşa’nın tarihi sözü ile son verelim; Köy Enstitülerinin kapanmasından duyduğum üzüntüyü tarif edemem. Bir babanın evladını kaybetmesinden duyduğu acıyı unutması mümkün değildir.