Meral Tabakoğlu TOKSOY


Lise Yılları ve 19 Mayıs Çalışmaları

Meral Tabakoğlu TOKSOY


Ortaokul ve lise eğitimimi Kız Meslek Lisesi’nde görmüştüm. O yıllardaki eğitim, okullardaki kılık kıyafetlerimiz ve öğretmenlerimize karşı davranışlarımız, şu günlerde gördüklerimizle kıyaslanır cinsten değildi. Evet, bazı şeylerin değişmesi ve zamana ayak uydurulması gerekir ama öğretmenlerimize olan saygımızı düşündüğümde, o günlerde öğretmenlik yapanlar en azından hak ettiği saygıyı görüyordu.

Ailemizin öğretmenlerimize verdiği kıymet, duydukları güven, bazen sınırları aşıyordu. Öyle ki çoğu aileler çocuğunu okula yazdırdıktan sonra, okul müdürüne; “eti senin kemiği benim!” diyecek kadar ileri gidebiliyordu. Elbette bu anlayışın değişmiş olması sevindirici.

Öğretmenlerimize gösterdiğimiz saygı ile ilgili bir hatıramı paylaşmak isterim. İlkokula gittiğim yıllarda, öğretmenlerimizi taşıyan taksi yanımızdan geçerken, yolun kenarına inci gibi dizilir, başımızı eğerek selam verirdik. Onlar da bize el sallayarak karşılık verirlerdi. Bunu bize kim öğretti, nereden aklımıza geldi hiç bilmiyorum ama bu seremoni hepimizi mutlu ediyordu. Öğretmenimin, bu davranışımızdan duyduğu mutluluğu, annemlere anlatmasına şahit olduğumda ben de mutlu olmuştum.

Kız Meslek Liseleri diğer okullara nazaran daha disiplinliydi diye düşünüyorum. Branş dersleri ağırlıklı olduğundan öğretmenlerimizin de çoğunluğu kadındı. (Branş derslerimiz, biçki, dikiş, nakış, çocuk gelişimi, çiçek yapımı, ev ekonomisi ve yemek gibi idi.) Onlar da giyimlerine, saçlarına, temizliklerine çok önem verdiklerinden bizlere de aynısını uygulatmaya çalışırlardı. Bu bazı zamanlar sıkıcı gelse de sağladığı katkılar günün sonunda fark edilir düzeydeydi.

Okulumuzun öğrenci mevcudu diğer okullara göre daha azdı. Dolayısıyla sınıflar da kalabalık değildi. Yanlış hatırlamıyorsam otuzu bulmuyordu sınıfımızın toplamı. Belki bu yüzden, belki de denk geldik bilmiyorum, sınıf olarak birbirimize çok bağlıydık. Biraz da hababamlık vardı diyebiliriz. Birimize haksızlık edilse, karşıdaki kişi kim olursa olsun arkadaşımızdan yana olur, onu koruyup kollardık. Buna birbirimizden aldığımız güçle cesaret edebiliyorduk. Birlikten gerçekten de güç doğuyordu.

Öğretmenlerimiz bu halimizi bir yandan taktir ederken öte yandan kızıyorlardı. Çünkü biz birlik olduğumuzda bizimle başa çıkmaları zorlaşıyordu. O zaman bile farkında olduğum, içten içe hepsinin de bizlere saygı duyuyor olmasıydı.

19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı o yıllarda tüm okulların katılımı ile ayrı bir heyecanla kutlanırdı. Biz de okul olarak büyük bir özenle hazırlanırdık. Bu hazırlıklar aylar öncesinden başlar, bayram gününe kadar çalışmaların, provaların ardı arkası kesilmezdi. Havaların da ısınmaya başladığı bu günlerde, sınıflara tıkılıp ders yapmaktansa bu etkinlikler daha eğlenceli gelirdi.

19 Mayıs’ın yaklaştığı bir günde, günün yarısı branş dersimizdi. Arkadaşımızın biri çalışma olduğunu zannedip, dikiş malzemelerini getirmemiş. Ders işleyeceğimizi öğrenince telaşlanmıştı. Zaten kalabalık olmayan sınıfımız, bölümlere ayrılınca on iki kişi ancak oluyorduk. Hep birlikte düşündük taşındık, bizler de arkadaşımız gibi, ‘çalışma olduğunu sanıyorduk’ demeye karar verdik. Tüm sınıf yanılınca öğretmenimizin tavrı daha yumuşak olacaktı. En azından öyle umuyorduk. Hocamız derse girdiğinde, dikişlerimizin önümüzde olmadığını görünce şaşırmıştı. Normal zamanda, öğretmenimiz sınıfa girmeden masa örtüleri serilir, dikişler açılır ve herkes işine çoktan başlamış olurdu. Gözlerini kocaman açarak; “Bu ne hal! Dikişleriniz nerede?” diye sorduğunda bizler gayet sakin, hep bir ağızdan; “Hocam bugün çalışma olduğu söylenmişti” dedik. Hocamız bağırıp çağırırken, masanın altındaki çantalara gözü takılmıştı. Bizler çantaları saklamayı hesap edememiştik. Sonuç olarak çantaları açtırdı ve bir kişi hariç herkesin malzemesinin yanında olduğunu ve bunun nedenini öğrendiğinde ne diyeceğini bilememişti. Sakinleşip durumu analiz ederken, söylediği şu sözlerini hiç unutmadım; “Tek başınıza olduğunuzda hepiniz de masum, hanım hanımcık çocuklarsınız ama birleşince ne yapacağınız kestirilmiyor, bomba gibi oluyorsunuz.” demişti.

Sonradan çaycı kadından öğrendiğimize göre, öğretmenler odasında günlerce bu olay konuşulmuş, bizlere kızmaktan çok birlik oluşumuza, arkadaşımızı korumaya kalkışımıza hayran olmuştu tüm öğretmenler…

Ben bu yazıyı 19 Mayıs 2024 Pazar günü yazıyorum. Aklıma yine bu tebessüm ettiğim anılar düştü ve sizlerle de paylaşmak istedim. Birlik olunca her şeyin yapılabileceği, her şeyin üstesinden gelinebileceği ve beraber olmanın verdiği güvenle daha mutlu yaşanabileceğine dair minik bir örnek bizimkisi.

Diliyorum ve biliyorum ki Türk gençliği, birlik ve beraberlik içinde Ata’mızın emanetine sahip çıkmaya devam edecek ve Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır. 

19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramımız Kutlu Olsun…